*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: O, ELLERİYLE DANS EDİYOR, MİMİKLERİYLE DE SANATINA RENKLİ ANLAMLAR KATIYOR  (Okunma sayısı 7240 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20661
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com


Dünyaca Ünlü 'Sessiz Sanatçı' Levent Beşkardeş

O, ELLERİYLE DANS EDİYOR, MİMİKLERİYLE DE SANATINA RENKLİ ANLAMLAR KATIYOR
Doğuştan sağır ve dilsiz olan Levent Beşkardeş 'sessiz sanatçı' olarak tanınıyor. İşitme engelli tanımına karşı çıkıyor. Çünkü bu durumda, çok kötü konuşan insanların da "konuşma engelli" diye tanımlanması gerektiğini söylüyor. Sağır dilsiz denmesini uygun buluyor.

Beşkardeş, önceleri hep ressam olmayı hayal etmişti. Ama hayat onu 1981 yılında Paris'te sinema ve tiyatro ile tanıştırdı. Kısa filmleriyle de başarılı projelere imza atan Beşkardeş, 1994'te sahnelediği ve ünlü yönetmen Peter Brook'un çok başarılı bulduğu 'Hanna ile Fransız' İşaret Dili Akademisi'nin 'En İyi Oyun' ve 'En İyi Yönetmen' ödüllerini aldı. 

Aslında resim gibi sinema sevdası da çok küçük yaşlarında başladı; bıkmadan, tekrar tekrar izlenen filmler, ayna karşısında yapılan canlandırmalar, dans, kostüm, makyaj, doğal boyama gibi pek çok sanat dalına ilgi duyularak geçirilen bir çocukluğu var. Sinemanın büyülü dünyası rüyalarına da yansıdı ve bir gece rüyamsında ünlü İtalyan oyuncu Gina Lolobirigida'nm elinden Oscar aldığını gördü.

- İşitme engelli biri olarak eğitim sürecinde yaşadığınız zorluklar nelerdi ve bu zorlukları nasıl aştınız?
 
İlk yıllarımda  anaokulu ve Sağırlar Yıldız Okulu'nda  sağır ve dilsiz olduğumun henüz farkında değildim öğretmenlerin ağızlarından çok konuşarak, çok az el işaretlerini takip etmeme rağmen onları anlamamı sağlamadı.  Ben bulmaca bilmece çözer gibi onları anlamaya  çalışıyordum o yıllar çok çok zor geçmişti benim için. Birçok şeyin farkında olmadan büyüyordum,  gerçekten hüviyetimi ve sağır dilsiz olduğumu yıllar sonra anlamıştım. Şimdi geçmişimi düşününce hiç unutamayacağım çocukluğum gözlerimin önünden geçip gitti.
 
O yıllarda okulda el işareti ile iletişim kurmayı öğretmen ve müdürlerimiz yasaklamıştı. Sebebi ise ailelerin ne yapacağını bilememesi ve cahil olmasıydı. İşitme engelliler ortaokul ve liseye gitmiyor evde oturuyor ya da zamanını sokakta geçiriyorlardı. Ben tüm bunlardan uzakta zaman zaman sinemaya gitmeye, sosyal yaşama katılmaya başladıktan sonra yavaş yavaş bazı kelimeleri öğrenmeye başlamıştım. Ne cesaret! Eğer o yıllarda okullarda işaret dili yasak olmasaydı ve erken öğrenseydim gerçekten çok çok başarılı olurdum. Belki de mühendis ya da avukat olabilirdim.  Ne yazık ki o yıllarda işitme engellilere hep aynı yanlışlıklarla yaklaştılar.
 
- Engelli bir birey olarak iş yaşamınızda karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
 
Evet, iş yaşamımda bir engelli olarak birçok zorlukla karşılaştım. Sağır ve dilsiz olduğumu öğrenen işverenler benim neler yapabileceğimi sorup öğrenmeden, kendi kararlarıyla ve daima en basit işlerde beni görevlendirirlerdi. Verilen bu işleri kabul edip çalışmaya başladıktan sonra ücret vermedikleri için haliyle birçok işten ayrılmak zorunda kaldım.
 
Ancak tüm bunlara rağmen yine de şanslı olduğumu düşünüyorum. Çünkü en sonunda resim yapma becerimle istediğim gibi bir porselen fabrikasında işe girmeyi başarmıştım. Porselen fabrikasında tabakların üzerine resimler yapıyordum. Fakat orada da titiz ve dikkatli çalışmalarımın işin gerektirdiği gibi hızlı olmamı engellediği sebebiyle bu işten de çıkarılmıştım. Porselen çalışmalarımın satıldığını biliyorum ve yaptığım bu güzel eserlerde imzamın olması şu an beni mutlu etmeye yetiyor.
 
Aslında porselen fabrikasında olduğu gibi tüm girdiğim işlerde dikkatli ve titiz çalışmalarım oldu. Ancak işverenlerden bu çalışmalarım ve eserlerimin karşılığında çok komik rakamlarda ücret alıyordum. Bu da sağır ve dilsiz olan tüm engellilerin değimi yerindeyse köle gibi nasıl da ucuza çalıştırıldıklarını gözler önüne seriyor.
 
Ben diğer sağır ve dilsiz engellilere göre biraz daha şanslıydım çünkü aktörlük ve diğer serbest çalışmalarımla daha iyi maaşlı işlerde çalışma şansı yakalamıştım.
 
Halen hayallerinin peşinden 1981 yılında gittiği Paris'te yaşıyor ve bunu
şöyle anlatıyor: "Burada yaşamamın en önemli avantajı, yeni oyunlar, belgeseller, yeni çizgiler, filmlerle son derece üretken bir yaşam sürebiliyorum. Mesela Karagöz gölge oyununu operada sağır ve dilsiz bir oyuncunun oynayabilmesini imkansız diyen Levent Beşkardeş Avrupa'nın en ünlü işitme ve konuşma engelli tiyatro sanatçısı. Tiyatroculuğuyla öne çıksa da o aslında uluslararası düzeyde tanınmış disiplinlerarası bir sanatçı. Şair, oyuncu, yönetmen ve pandomimci olarak büyük başarılara imza atıyor.
 


- Çalışma hayatınızdaki prensip ve kurallarınız var mı? Bunlar neler anlatabilir misiniz? 

Paris'te son çalıştığım tiyatroda yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Prensip ve kural nedir tam olarak bilmiyordum ve çok karışık bir kavram gibi geliyordu bunlar bana, tıpkı kanunlar gibi. Ve tiyatronun diğer sanat dallarına göre serbest bir çalışma olduğunu düşünüyordum. Böylelikle kendi çalışmalarımda prensipler edinerek hiçbir çalışmamda televizyonlarda reklam için yer almama kararı aldım. Çünkü ben profesyonel sessiz aktör, yönetmen ve şairim. Yani sinema ya da tiyatroda figüranlık yapmıyorum.
Tiyatroda yer alan kuralları çok değişik yöntemlerle öğrendim. Sinema yönetmenliği ile tiyatro kuralları birbirinden çok farklı bu nedenle tiyatro kurallarına uyulması konusunda çok disiplinli olduğumu söyleye biliriz. Provalar da dahil olmak üzere herkesin oyuna özen göstermesi için bir çok kurallarım olduğu söylenebilir.

- Fransa' da İşitme engellilerin işe girmesi ve çalışması için hangi imkanlar sunuluyor?  Veya İşitme engellilerin Fransa'da iş için hangi hakları var?

Fransa'da  işitme ve konuşma engelliler ki yalnız sonradan işitme engelliler normal olarak konuşabiliyorlar; bir çok iş imkanı bulabiliyorlar. İşitme ve konuşma engelliler çok zeki ve beceriklidirler. Ve birçok yerde örneğin postanelerde, marketlerde, hastanelerde, maliyede, kütüphanelerde ve bunlar gibi birçok yerde görev alabiliyorlar. Üniversiteden mezun olan öğretmenler, terziler, büfeciler, müzeler, radyo ve televizyonlarda da bir çok mevkide çalışma imkanlarına sahip olabiliyorlar. Yıllar öncesine göre şu anda onlar için bir çok iş ve sosyal imkanlar daha elverişli diyebiliriz.
 
- İşitme engellilere iş dünyasında daha fazla fırsatlar ya da imkanlar sunulması için sizce neler yapılmalı?

Bilindiği gibi iş dünyasında yer alan çoğu sağır ve dilsizlerden memur olanların işleri pek zor değil ve mevkilerinde rahatlıkla yükselebiliyor. Bunun için işaret dili öğrenen birisinin ona gerekli bilgileri vermesi yeterli olabiliyor.  Yine bir örnek verecek olursak bir otelde çalışan işitme engelli bir yetkili ya da müdür için ona daima eşlik edecek bir tercümanın iş ortamında bulunması gerekiyor. Dişçiler, avukatlar, doktorlar ve bunlar gibi hizmet veren engellilerin yanında işaret dili bilen tercümanların olması gerekiyor.
 
Bazı işler ustalık gerektiriyor yani eğitimsiz olmaları o işte usta olmalarını engellemiyor. Örneğin aşçılar, terziler, matbaacılar ve bunlar gibi meslekte olanlar için onlarla iletişim kurmada yine tercümana ihtiyaç olacaktır.
 
Bildiğim kadarıyla sağır ve dilsiz olan bir engelli mesleğini çok iyi öğrenerek başarılı bir pilot oldu. Ancak Fransa'da kanunlar onun mesleğini yapmasına engel olduğu için o da Amerika ve İngiltere'de eğitim alarak diplomasını yineleyip geri döndü. Fransa'da onun mesleğini yapmasına imkansız diyenlere mücadele ederek sonunda bu kişi Pilot Sağırlar Derneği'ni açtı.
 
Artık sağır ve dilsizler okullarda, üniversitelerde ve herkesin olduğu her yerde bulunuyorlar bu nedenle herkesin everensel işaret dilini öğrenmesi gerekiyor. Bunların başında belediyeler, hastaneler ve okullar geliyor diyebiliriz. Çünkü burada çalışan herkes mutlaka bir işitme ve konuşma engelli birisiyle karşılaşacaktır.
 
Evrensel işaret dilinin herkes tarafından bilinmesi onlarla iletişimde olan herkes için gerekli çünkü konuşma ve duyma engelli birisi yalnız işaret diliyle iletişim kurabilir. Böylelikle bu onu görme engellilerden ayırıyor. Çünkü herkes görme engelli birisini gördüğünde onun farklı olduğunu anlayabiliyor ve kör olduğu için bir şekilde onunla konuşarak iletişime geçebiliyor ancak sağır ve dilsiz olan birisi için bu söz konusu değil çünkü dışarıdan bakıldığında onun bu engeli gözle görülemeyeceğinden dolayı onun sağır ve dilsiz olduğunu anlamak güçleşiyor. Ve dışarıdan bakıldığında sağır ve dilsiz bir engelli aslında normal birisi gibi algılanıyor. Ona baktığında herkes duymayan konuşmayan gözleri fark etmesi uzun bir zaman alabiliyor. Bu da bazen iletişimde birçok problem yaratabiliyor. Metrolarda, trenlere, otobüslerde, taksilerde ve minibüs gibi toplu taşıma araçlarında işaret dili bilmeyenler olduğu için iletişim problemleri oluşuyor ve engelli suçlanıyor. İşaret dili kullanarak iletişim kurmaya çalışan engelli onu anlamayan kişilerle iletişimde olması onu suçlu durumuna getiriyor halbuki işaret dilini bilmeyenler burada biraz da suçlu durumda olmuyor mu? Gerekli levhaları görüntülü anonslar ve işaret diliyle tanıtımlarla da bu problemleri en aza indirilebilir.
 
Özellikle ve öncelikle sağır ve dilsiz olan çocukların çok iyi yetiştirilmesi ve onlar için de toplumun herkesiminin de onlara hazırlıklı olması gerekiyor. En başta bu çocukların ailelerinin işaret dilini iyi öğrenmesi onların eğitimi ve adaptasyonunda çabukluk sağlayacaktır. Ayrıca aileler bu çocukları için gerekli tüm bilgileri sağlık ve eğitim yönünden çok iyi kavrayarak öğrenmeli örneğin, işaret dilinin gerekliliği, konuşma işitme eğitiminin ne kadar süreceği ve çocuğun sesleri algılaması ve bazı terimleri anlamasının nasıl olabileceği gibi onunla birlikte yaşayan çevrenin onu anlamasını nasıl sağlayabileceklerine kadar bir çok konunun aileler tarafından bilinmesi engelli olan çocuğu kötü psikolojiden kurtaracaktır. Daima bilinçli ve sorumlu ailelerin kendilerini geliştirmesi gerekiyor. Bu konularla ilgili bir kitaptan bahsetmek istiyorum. HYB yayıncılığın yayınladığı Tavuk Suyuna Çorba-Yüreğinizi Isıtacak Seçme Öyküler'den 3 Sayfa da Sevgi Üzerine (Sevgi: En Yaratıcı Güç) isimli kitaplar beni müthiş duygulandırdı.
 
Şimdi sizlerle küçük bir olayı paylaşmak istiyorum. Bir profesör öğrencilerinden; Baltimore şehrinde yaşayan engelli 200 erkek çocuğun durumlarını araştırmayı ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemiş. Öğrencileri hemen her vakada bu çocukların hiçbir şansları olmadığını dile getirmişler. Tam 25 yıl sonra ölen 20 çocuk dışında 180 çocuktan 176'sının olağanüstü bir başarı gösterip avukat, doktor ya da iş adamı olduklarını ortaya çıkarmışlar.
 
O koşullarda nasıl bu kadar başarılı oldunuz sorusuna verdikleri yanıt ise duygu yüklü olmuştur: 'Bir öğretmenimiz vardı onun sayesinde bu başarıyı yakaladık.'
 
O öğretmen ise dedi ki;
'Çok basit, ben o çocukları sevdim.'
 
Öğretmenlerin sevgisiyle tahmin edilenden fazla yol kat etmek mümkün olduğu bir kez daha gözlerimizin önüne seriliyor. Okullardaki öğretmenlerin engelli çocuklara güvenmesi gerekiyor. Onlarla aynı dili konuşması özellikle işaret dili bilen öğrencilerle iletişim kurma yöntemlerini öğrenmesi gerekiyor. Hatta bu okulları ziyaret eden müfettişlerin dahi işaret dili eğitimi gören çocukların okullarına gittiklerinde onlarla iletişim kuramaması büyük eksiklik. Bunların çok dikkatli izlenmesi takip edilmesi sistemdeki eksikliklerin vakit kaybetmeden giderilmesi gerekiyor.

- Fransa'ya gittiğiniz zaman sanat dışında  ilk hangi işlerde çalıştınız?

Fransa'da ilk birinci yılımda Paris'te beni kendisine çeken meslek sanat dünyası oldu. Paris'te uzun süre kalmak için önce küçük bir sektörde işe başlamam gerekiyordu ve düğmeci atölyesinde bir işe başlamıştım. Yaklaşık 5 yıl gibi bir süre bu mesleği sürdürüp oturma izni almayı başardım. Bu iş dışında karton üstüne resimler yaparak Saint Germain Caddesinde turistlere satışlar yapıyordum. Daha sonraları tiyatroda yeni yeni rol almaya başlamıştım. Kısa rol oyunlarında ilgi görmem 3 yıl içinde düğmecilik işimi bırakmamı sağladı. Tiyatro oyunlarından daha başarılı olmak ve tecrübe edinmek için Paris'te çalışmalarımı sürdürdüm.
Heykeltıraş Cevdet Bilginle resimdeki ustalığını artıran, aktör ve şair Cahit Irgat sayesinde de şiirle tanışan Beşkardeş'in hayatında Vitali Hakko'nun da önemli bir yeri var. Sağır ve dilsiz olduğuna hiç bakmadan onu işe almış çünkü. 12 yıl çalıştığı ve vitrin tasarımları yaptığı Vakko'da, dekordaki basanlarını da hep takdir etmiş.  Aslında Hakko onu müdür yapmak istemiş ama o yoluna Paris'te devam etmek istemiş. 

- İşverenlerin (patronların) ve çalışanların engellilere karşı  yaklaşımları nasıl? Önyargıları var mı?

Patronların %30 ya da %10'u yabancı olabilir ama hemen hemen hepsi Fransız. Bu nedenle kaçak işçi çalıştırmazlar ve çok ciddidirler. Fransa'da Türk patronlardan %50'si düzgün çalışır ve engellilere karşı çok saygılıdırlar. Ama çalışanlarını çok fazla çalıştırıyorlar. Mesela sağır ve dilsizler konuşmadan 8 ya da 10 saat çalışabiliyorlar. Daha fazla kazanmak için bunu tercih edebiliyorlar ve haliyle patronlar bu durumdan çok memnun oluyor.
 
Fabrika ve işyerlerinde ve bunlar gibi çalışma yerlerinde engelliler özellikle sağır ve dilsiz olanlar için patronlar el işareti dersi almaları için çalışanlarını kursa gönderiyor. Ya da bu çalışanlar için profesyonel el işareti bilen tercümanlar yanlarından bulunduruyorlar. Böylelikle çalışma ortamında engelliler sorunlarını rahatlıkla dile getirebiliyor ya da işleriyle ilgili çözüm öneri sunabiliyorlar.
 
Beşkardeş'i sahnede izleyenlerin önce sağır ve dilsiz olduğuna inanamadığını, daha sonra bu sessiz dünyayı önemseyerek anlamaya çalıştığını belirtiyor. Onu en çok etkileyen çalışmalarından biri ise inanılmaz bir başarı sağlayarak kapalı gişe oynadıkları ve 3 gitarist, 7 işitme engelli ve 1 işitme konuşma engelliyle ortaya koydukları performans, Ünlü besteleri el işaretleriyle söylemekten büyük zevk almış.
 
- Son olarak Türkiye'nin ilk Engelliler İnsan Kaynakları ve Kariyer Portalı Engelsizkariyer.com aracılığı ile engelliler ve işverenlere bir mesajınız var mı?
 
Benim mesajım geçmişi unutup geleceğimize daha iyi gözlerle bakabilmek. Geçmişten dersler almış olarak; daha aydınlık ve ümitle mücadeleye devam etmek. Daima sevgi ile ve alçak gönüllülükle hareket edip nezaketi elden bırakmamalıyız. Her koşulda kendine hakim olmayı bilmeliyiz ve birlikte hareket etmeyi öğrenmeliyiz. Kanunların verdiği hakları en doğru şekilde kullanmayı öğrenmemiz birlikte hareket etmek için çok önemli. Bir problem varsa bunu en iyi ve doğru şekilde belirtmeliyiz, gerekirse gruplar oluşturup haklarımızı mitingler düzenleyerek dile getirmeliyiz.
 
engelsizkariyer.com Röportaj: Mehmet Kızıltaş