*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: Engellilik Bir Zihniyet Meselesi İnsan Kaynaklarında Önce Algı Ve Tutumların Değ  (Okunma sayısı 1899 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20676
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com


36 yıl yöneticilik yaptıktan sonra emekli oldu. İnsanlara tüm deneyim ve tecrübelerinden yola çıkarak bir şeyler anlatmak ve öğretmek için hayatının ikinci boyutuna geçen Kıdemli Danışman Nesim Levi liderlere liderlik yapan bir isim.

İş dünyasında engellilerin karşılaştığı önyargılar ve ayrımcılığın sebebinin bir zihniyet meselesi olduğunu belirten Levi, “Engelli çalışanların bir firmanın her kademesinde yer alabilmesi için insan kaynakları yetkilileri tarafından engellilerin neyi iyi yapabildikleri ve neyi yapamadıklarını çok iyi gözlemleyerek fırsat eşitliği içinde imkanlar sunarak başarılı sonuç alabilirler.” dedi.

Kendinizi tanıtabilir misiniz?
İstanbul Teknik Üniversitesi Makine yüksek mühendisliği 1965 mezunuyum. Çok uzun yıllar Profilo’da çalıştım. Her kademede görev yaptım ve 36 yıl sonra emekli oldum. Mali işler dışında birçok görev yaptım. Şimdi de yapmayı çok sevdiğim ikinci mesleği yapıyorum. Mühendisliği her zaman çok sevdim ama insanlara bir şeyler anlatmak bir şeyler öğretmek ve onların bunlardan yararlandıkları zamanki yüz ifadelerini görmek beni çok keyiflendiriyor. O bakımdan bir hobi meslek olarak şimdi rehberlik yapıyorum.
Yöneticilik yaptığınız firmalarda engelli çalışanlarınız oldu mu? Ve deneyimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Evet oldu. Engelli arkadaşlarımızın çalışmasından hiçbir zaman bir şikayetimiz olmadı. Engellinin yapması beklenen işe engel olmaması kaydıyla bu söylediklerim. Dolayısıyla herhangi bir engelliyi herhangi bir işe koymak mümkün değil bir taraftan. Diğer taraftan zorlandığımız noktalar olduysa ki oldu. Bunlar kişinin kendisinden çok bizim alt yapı eksikliğimizden olmuştur. Çok net bir şekilde.
Bir çok şirket politikasında engellilere fırsat eşitliği sağlanmadığını görüyoruz. Bunun farkında olmayan en tepe yöneticiler de olduğunu görüyoruz. Bu çalışanlar arasından huzursuzluk, devamlılık ve verimliliği de olumsuz etkiliyor. Bunun için eğitimlerinizde liderlere neler öneriyorsunuz? Ve liderler bu işin diğer yöneticiler gibi sorumlusu değiller mi?
Doğrusunu isterseniz eğitimlerimizde engellilere görev verme konusu sık gelen bir konu değil. Ve karşılaştığınız bir soru da değil tartıştığınız sorunuzdaki tepe yöneticilerinin görevi değil mi bunu fark etmek. Bu tepe yöneticilerini de aşan bir konu. Bu bir zihniyet konusu ve Türkiye’de bu zihniyet yok. Ben şimdi şuradan aşağı yukarı 300 metre öteden geldim buraya. Bu taraftaki kaldırıma geldim karşı tarafta olduğu için oradan buraya önüme bakmadan 10 metre bile yürüyemedim. Şimdi bir görme engellinin bir fiziksel engellinin bu yolu gelmesi mümkün değil. Peki yöneticiden söz ediyoruz da bu kenti yönetenler, bu yerel belediyeyi yönetenler, bu plazalarda çalışanların veya yönetenlerin hemen ön taraflardaki kaldırımlarının durumunu görmemeleri. Burada falancaya veya filancaya işaret etmek meseleyi çözmeyecek. Bu zihniyet bana sorarsanız Ankara’dan başlar. Ankara engellilere önem vermiyor mu? Veriyor. Ama konu önem vermekten çok bir zihniyet değiştirme meselesi. Ülkenin zihniyetinin değişmesi gerekir. Bakın Türkiye’de kademe tutmaz derlerdi, bir ayda kademe iyice yerleşti. Ama sürekli bir pompalama yapıldı. Eğitim yüzde100 olmadı ama oturmuş vaziyette. Rahmetli Turgut Özal zamanına gidelim. Ekonomi konularına öyle bir yüklendi ki 2 sene içerisinde o günkü nüfusun neredeyse tamamı ekonomist oldu. Faizi öğrendi, repoyu öğrendi, altın bozmayı, dövizi öğrendi. Ama bu bir zihniyet değişimiydi. Her taraf bu konuya yüklendi. Dolayısıyla engelli konusu da bir zihniyet değiştirme konusu. Bugün engelliler kendilerini son derece rahatsız hissedebilirler. İşte onun için ortaya çıkmamaya çalışırlar, belki bundan tereddüt ederler. Ama bu rahatsızlığı yaratan onlar değil. Onları rahatsız eden aslında zihniyetin eksikliğidir. Bir kaldırımda işte engellilerin rahat inebileceği bir işlem yapıldığı zaman bak ne güzel yaptık diyoruz. Ne demek ne güzel yapılması gerekiyor zaten. Bunlar çözülmezse bu söylediklerinizi tepe yönetim yapamaz ki. Çünkü engellinin iş yerine ulaşması bile sorun olacak.

Firmasında engelli çalışanları (engel grupları, engel oranları, eğitimleri, potansiyelleri, katma değerleri, hangi pozisyonlarda çalıştıkları gibi) hakkında yeterli bilgisi olmayan yöneticiler var. Eğitmen eğitmeni olarak neler söyleyebilirsiniz?
Engelli çalıştırmanın yasal bir zorunluluk olması düşüncesinden kurtulursak bunların olacak hepsi. Bu da bir zihniyet meselesi.
Bir çok sektörde hemen hemen her kademede görevlerde bulundunuz. Lider olmanın olmazsa olmazları nelerdir?
İdeal bir lider ve liderlik tanımı olsaydı herkes bu tanımı kullanırdı. Dolayısıyla ideal lider ve liderlik yok. Bir de ihtiyaca göre lider olmak var fakat benim çok sevdiğim çok basit bir lider ve yönetici tanımı var. Onun adını koyabilirim. O da şu; yönetici bir merdivenin basamaklarını doğru çıkmasını bilen kişidir lider merdiveni hangi basamağa dayamak gerektiğini bilen kişidir. Tek tanımı yok mümkün değil, olamaz da.
Şirket daralmalarında, birleştirilmelerinde ya da krizde en kolay işten çıkartılanların başından engelliler geliyor. Bir yönetici neden ilk tercihini bu yönde yapar ve bunun anlamı nedir? Bu durumun daha iyi yönetilmesi için neler yapılmalı?
Burada siz yöneticilerin ilk aşamada engellileri işten çıkardığına dair bir beyanda bulunuyorsunuz. Bendeki bilgiler böyle değil. Yapmış olanlar olabilir ama bu kadar genel değil. Kriz durumlarında şirketlerin yaptıkları bir takım şeyler var. Kadrolarını kısarlar bana sorarsanız zaman zaman da çok ciddi hatalar yaparlar bu kadro kısıtlamalarında; reklam ve tanıtım giderlerini kısmaya çalışırlar unutulmaya sebep olurlar. Herkes aynı şeyi yaptığı için bir sessizlik hakim olur reklamlarda. O anda en çok reklamı yapmak aslında kriz düzeldiği zaman daha hızlı hatırlanmaya sebep olacaktır o önerilir. İşin azaldığı dönemlerde insanları işin çoğalacağı zamana hazırlamak eğitimleri arttırmak lazım eğitimleri kısarlar. Bunları böyle yaparlar ama özel olarak engellilere yöneldikleri kanaatini taşımıyorum. Taşıyanlar için belki bunun sebebini onlar sormak lazım. Onlar şayet yasal nedenlerle engelli bulunduruyorlar ve onlar gerçek anlamı ile bir üretim yapamayan kişilerse o zaman bunu yapacaklar. Yine başta konuştuğumuz noktaya geliyoruz; zihniyet, yaklaşım, bakış açısı. Her şekilde her şirketin kendi özel bir profili, bir yapısı ve bir karakteri var. Genel bir formül her şirkete uymaz yani bir konfeksiyon kıyafet her bedene uymaz. Her şirketin kendi özellikleri var, bunların içine çok dikkatli bakmak lazım. Bakınız tekrar ediyorum; engellinin işini yapmasında bence bir sakınca yoktur buradaki mesele insanların bu konuya bir miktar uzak veya ürkek durmalarının sebebi alt yapıdır. Engellinin evinden işine gelmesi için servisin engelliye uygun olması lazım, şirketin içindeki bedensel engelli için bir takım alt yapı yoksa ulaşamıyor ki engelli. Alsa bile iş veremiyor ki ama o yapacak kaldırımdan gelemiyorsa gene olamayacak.
Engellilere ülkemizde üstün yetenekli de olsa yönetim kademesinde görev verilmez. Sizce neden? Ve bu önyargının ortadan kalkması için neler önerirsiniz?
Bir tane sağlam örnek. Onu da engelli dernekleri oluşturması lazım. Bir sağlam örnek başarılı olabiliyorsa bu öbür taraflara sıçrar. Bir rol model yaratılması gerekiyor. Kendi konusuna insanların sahip çıkması lazım. Engelli dernekleri var engelli vakıfları var. Hatta birden fazla engelli olanlar var. Bunlardan bir tane rol model engelli vakıflarının kurdukları işletmeler var. Falanca vakfın müdürü profesyonel yöneticisi engelli değil. Neden? Engelli vakfı engelli derneği. Bu meseleyi kendi içimizde çözmeye çalışalım mı, ne dersiniz?
Yerli ve yabancı bazı firmaların halen çalışma ortamlarından gözle görünür engelli çalışan istemediklerine tanıklık ediyoruz. Kıdemli bir danışman olarak bu durum için neler söyleyebilirsiniz?
Bu üzücü çünkü çalışan üzerinde negatif etki edeceğini hiç tahmin etmiyorum çünkü ben kendi gözümle gördüm. 3 tane görme engelli arkadaş birbirinin omzundan tutarak önlerinde gören biri işyerinden yemekhaneye, işyerinden servise, servisten ofise daha güzel taşıyor kimsede rahatsız olmuyor, omuz omuza bunu gördüm kendi çalıştığım şirketimde. Dolayısıyla bu bir bahane bu bir sebep değil. Şuna cevap vermeleri lazım bu şekilde herkes bunu düşünürse engelli nasıl geçinecek.önce bunun cevabını versin. Yasa boşuna konmadı bence o kendi önyargısıdır, çalışanlar bundan kanaatimce hiç rahatsız olmazlar. Belki şirket politikası haline getirilmiştir ama hiçbir şirketin böyle bir politikası olacağını zannetmiyorum. Şu olabilir, çok tehlikeli bir ortamdır, görme engelli olmaz, bedensel engelli tekerlekli sandalyeli belirli bir çizgiye kadar olur. Böyle bir politikası olmuş olabilir. Ama genel anlamda öbür türlü politikaya ben açıkçası ihtimal vermiyorum, bireysel olduğu düşüncesindeyim.

Önceki sorumun aksine global bazı firmalarda ise engelli çalışanları için fırsat eşitliği yaratan her türlü imkan seferber ediliyor. Bu çalışan ve işveren arasından çok ciddi sinerji oluşuyor… Bu modelin arttırılması için neler yapılmalı?
Amerika’da engelliler için ülke olarak yaratılan imkanlar yine zihniyet meselesi. Bir tekerlekli sandalyenin giremeyeceği bir binaya ruhsat vermiyorlar. Bu bir zincirleme reaksiyondur. Bakın çok önemli bir zihniyet değişikliğine Türkiye’de son 5-6 yıldır tanık oluyoruz. Eskiden köhne, özensiz vitrinler donatmıştı her tarafı bugün yürümüyor. O zihniyet değişti. O tür bir vitrine tüketici bakmıyor. Dolayısıyla herkes vitrinlerini güzelleştirmeye çalışıyor. Bu zihniyet dönüşümü olur ise işvereninden belediyesine devletinden bireyseline herkes engellilerle ilgili farklı davranışlara farklı eylemlere girer. Yoksa bireysel olarak ıssız adalardan başka hiçbir şey olmaz.
Bir seminerde CV incelemesi yapan İK’cıların eğitim, yabancı dil ve deneyimlerinin yanı sıra sosyal sorumluluk bilinci olup olmadığının daha etkili olduğunu belirtti. Eğitimlerinizde bu yönde önerileriniz var mı?
Üniversitelerdeki gençlerin kendi yaşamlarını planlamaları ile ilgili yaptığım konferanslarda bunlara değindiğim zamanlar oldu. Çünkü gönüllü kuruluşlarda STK değil her STK gönüllü kuruluş değil. Biz gönüllü kuruluşlardan söz ediyoruz. Gönüllü kuruluşlarda görev yapmak hatta yöneticilik yapmak profesyonel kuruluşlarda yapmaktan daha zordur. Oralarda tecrübe edinmiş olanlar öbür taraflarda daha başarılı oluyorlar. Çünkü karşınızdaki gönüllü elinizde bir yaptırım yok. Ona işinden olma tehdidi veya başka şeyle değil gönlünü alarak ancak işi yaptırabiliyorsunuz. Bunu başardınız mı bir taraftan da daha iyiyi başarabiliyorsunuz. Bu konuda CEO’larda bunu arayan şirketler var. Türkiye’de de var. Hatta Türkiye’de adını vermeyeceğim ama bazı büyük holdingler eğitim yöneticilerini yetiştirme daha doğrusu ileri kademe yetiştirme programlarında o takım aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesini de geliştirmesi, halletmesi ve tamamlaması gerekiyor. Dolayısıyla bu oturuyor ufak ufak ama çok önemli bir eksiğimiz var. Hiçbir üniversitenin hiçbir fakültesinde belki doktora veya master tezi aşamasında olabilir gönüllü kuruluş yöneticiliği ile ilgili ders yok. Olması lazım. O zaman görme engellisi de fakiri fukarası da bedensel özürlülerde hepsi bu tür gönüllü kuruluşların hizmetlerinden daha çok yararlanabilir. O zaman belki üniversite mezun olduktan sonra kendi engelli vakfının başında bir engelli yönetici olabilir, daha kolay olur.
Girişimcilik sizin için neyi ifade ediyor ve engelli girişimcilerin artması ve başarılı olmaları için neler önerirsiniz?
Girişimciliğinde çok çeşitli anlamları çok çeşitli tanımları insanlarında birbirine farklı farklı algıları var. Yöneticilik ve girişimcilik farklı. En basit değimiyle risk alabilme sanatıdır. Alabiliyorsan riski girişimci olacaksın alamıyorsan riski girişimci olmayacaksın. Bu risk almanın bedensel, zihinsel veya başka engeller ama engelliler açısından biraz daha fazladır. Çünkü bir de kendi engellerinin getirdiği artı bir risk faktörü vardır. Önce kendilerine güvenmeleri lazım önce kendilerini çok iyi yetiştirmeleri lazım. Şimdi ben engelliyim, iki şekilde düşünülüyor olabilir. Ben engelliyim herkes bana destek vermeye mecbur diye düşünenler var. Ben engelliyim hiç bir şey yapamam kimse benim yüzüme bakmaz diyenler de var. İkisi de doğru değil. Kendini yetiştirip kendinden emin ama engellinin bilinci içinde sırrını da gerçekçi olarak bilerek niye olmasın.
Engellilerin (nasılsa müdür olamam, nasılsa terfi etmezler gibi önyargılarıyla) hedeflerini yüksek tutmadığını gözlemliyoruz. Bu tutumlarından vazgeçerek hedeflerini yüksek tutmaları için neler önerirsiniz?
Önce kendilerine güvenmelerini. Az evvel söylemeye çalıştığım ben engelliyim herkes bana mecbur, ben engelliyim herkes bana karşı düşüncesinden kurtulmaları lazım. Ben engelliyim şu işleri çok iyi yapabilirim, şuralarda sınırım var diye koyup kendilerini ona göre hazırlamaları lazım. Ama tekrar ediyorum başta da söylediğim şey engelliler kendi içlerinde de engelsizlere örnek gösterilecek rol modeller oluşturulmalı.
Tarihde padişah çocukları yetiştirilirken daha küçük yaşta şehzade gibi yetiştirildiği için ve belli bir yaşa geldiğinde ülkeyi yönetme özgüvenine sahip oluyor. Engellilerle ilgili oluşan zihniyet farkı da toplumun ona kazandırdığı bir süreç. Bu algı ve tutumdan kurtulmak için neler yapmak lazım?
Bir takım çok somut talepleri olması lazım. Çünkü her şeyi kendi halledemez. Bana göre engelli genellemesi içinde bazı konuları engel tipi özelliklerine göre ele almak daha hızlı sonuca doğru götürebilir. Örnek; bazı yerlerde görüyoruz görme engelliler için sesli sinyal lambalar var niye her yerde yok. Şimdi ona gelelim her yerde oturursa bu doğallaşır biliyoruz. Ve onlarda biliyor ki buradan geçebilirim. Niye talep etmiyor bunu? Bazı yerlerde süs zannediliyor, ama gene görme engelliler için yerlerde özel kabartma taşlar döşeniyor, metrolarda,bazı kaldırımların kenarlarında da var. Niye her yerde yok? Yine bedensel engelliler için neden her yere rahat girip çıkabilmeleri için rampalar yok? Ama bunlar teker teker ele alınmalı. Bu sene trafik ışıklarını bitirelim, önümüzdeki sene falancayı bitirelim. Görme engellilerin önemli bir sorununu halletmiş olalım. Sonra diğer engellilere dönelim. Sonra başkalarına bakalım hepsini birden kimse halledemeyecek zaten. Ama bunlar böyle adım adım yapıldıktan sonra belki 8 sene 10 sene sonra ben belki olmayacağım ama siz gençler ha o zamanları hatırlıyorum da bakın şimdi ne güzel oldu diyebileceksiniz.
Engellilerin iş yaşamında başarılı olmaları için yakın ve uzak hedeflerini belirlerken nelere dikkat etmeliler?
Neyi yapabileceğini, neyi yapma konusunda sınırı olabileceğini çok gerçekçi olarak bilmesi lazım. Neyi yapabileceğini bilince de o yapabileceğini en iyisini yapmaya çalışması lazım. Şimdi adını söylememde hiçbir sakıncası yok ben çok daha keyif aldım. Türkiye’nin çok önemli bir görme engellisiyle bundan çok yıllar önce tanıştım; Eşref Armağan. 1991 senesinde Atatürk Kültür Merkezi’nde Lions Kulüplerinin Avrupa Forumu vardı. Ve Eşref Armağan’ı çok özel bir insan olduğu için orada bir sergi açar mısınız? Avrupalılar gelecek belki ilgi gösterirler dedik ve kabul etti. Sırf ona destek olmak amacıyla. Ve ona bir köşe yaptık. Şimdi bakın zihniyet meselesi diyorum bende de vardı. Bizim gençlerimizden bir gönüllü istedik ve bir hanım genç kızımız gönüllü oldu ve 3 gününü onunla geçirdi çünkü AKM bilmediği bir yer ve yardımcı olunması lazım. Ancak kongrenin başlamasına 24 saat kala birden bire bir şeyin farkına vardım. Bu Eşref Armağan’ın doğal ihtiyaçları vardır. O kız kardeşimiz onu tuvalete götürüp yardım edemez ki, hemen gönüllüyü değiştirdim. Bak bu zihniyet meselesi yani eksik var. Ondan sonra kendisine sordum ya tamam sen çiziyorsun da renkleri nasıl ayırt edebiliyorsun? Renklerin her birinin kokusu ve dokunuşu farklıdır. Onu anlattı bana. Yani kulakları çınlasın şimdi oldukça iyi bir noktada yürüyor ve onunla tanışmak bana çok şey kazandırdı. Ama bak renkleri doğuştan görmez renkleri dokuyla ve kokuyla tanıyabiliyorsa o zaman kendine o hedefi koymuş o noktaya getirmiş. Başka görme engelliler başka şeyi hedef koyacaklar kendilerine. Yapamadıklarını çözme noktasında bariyerin ne olduğu, yapmak istediklerinin ne olduğuna da bu çok bağlı. Ancak bugünkü dünya hepimizin çok iyi bildiği şekilde tahmin edemeyeceğimiz bir hızla yeni teknolojiler gelişti. Acaba o bariyeri teknoloji desteği ile aşabiliyor muyuz? Mesela bunun araştırmasına girmesi lazım. Sadece kendisi değil çevresi de öyle. Artık herkesin elinde bir tablet var. En azından okullardan geliyor.
Bir seminerinizde bireyin kendisini tanıması geleceğe yön vermesinden önemli olduğunu belirtmişsiniz. Engellilerin bu yönlerinin çok zayıf olduğunu ve kararsızlığın ağır bastığını söylersek siz ne yapmalarını önerirsiniz?
Aslında belki bazı insanların onlara bir miktar düşünmelerine yardımcı olmasını sağlamak lazım. Bunun diğer bir adı belki bir miktar koçluktur. Yani ne olmak istiyor? Bu olmak istediğini neden onu olmak istiyor? Kendi de bulsun. Bu olmak istediği şeyin kendi gözünde engeli nedir? O engeli aşabilmeyi mümkün görmemesinin sebebini ortaya çıkarmak lazım kendi kendine. Her zaman insan kendi kendine düşünemeyebilir. Ama bir koç yardımıyla, düşünmesine yardımcı olur. Belki oralarda ciddi bir gelişme olabilir çünkü özgüven kazanmaları önemlidir. Engellinin zaten siz ifade ettiniz, önemli sıkıntılarından bir tanesi dış dünyanın yapısı nedeniyle iç dünyalarında özgüven eksikliğidir. Onu aşmaları bir koç yardımıyla daha önemli olacaktır.
Engellileri her sektörde ve her kademesinden görmek için yöneticilere neler önerirsiniz?
Güzel bir örnek verilebilir. Şimdi belki bir miktar değişmiş olabilir. Pek çok ülkenin büyük fotoğraf ve film laboratuarlarında görme engelliler çalışır. Karanlık odada çalışıyorlar. Kırmızı ışığı da ihtiyacı yok. Kırmızı ışık görenlerin görebilmesi için o laboratuarlarda. Pek çok ülkede batıda biliyorum bugün tabi dijitalle biraz değişmiş olabilir ama hala sıfırlanmadı. Yani bu da bir zihniyet konusu. Bunu görebilmeyi, ne iş yapabileceğini düşünmeyi istemektir. Böyle bir iş var bunu engelli yapabilir. Hangi engelli yapabilir, hangisi yapmaz. Bunu düşünmeyi istemektir. Bunu nasıl öğrenecek? Bir miktar siz öğreteceksiniz, bir miktar dış çevre öğretecek. Hani herkesin ekonomist olduğu gibi mağazaların düzeldiği gibi. Bunu CEO mu düşünecek? Hayır insan kaynaklarının düşünmesi lazım. Ama onun düşünme ihtiyacını ve bir miktar gereğini yukarıdan telkinle göndermek lazım, benim gördüğüm bu.
Firmanın satışlarında belli gruplara yeterli seviyede ulaşamadıklarını düşünen Lou Gestetner, firma içindeki insan mozayiğini artırarak farklı piyasalara da ulaşabileceklerini düşünür. Bunun sonucunda da 8 adet çeşitli çalışma takımı oluşturur. Bu gruplardan birisi de engellilerdir. Lou Gestetner'in, 1993 yılında IBM firmasının başına geldiğinde yarattığı değişiklikler, bu önemi desteklediği gösterdi. IBM firması bu bakış açısıyla, 1998 yılında 370 milyon dolarlık iş hacmini, 2003 yılı sonunda 500 değişik tedarikçiyle toplam 1,5 milyar dolarlık iş geliştirmeye taşır. Türkiye’de sektörlerde ve liderlerin bu tarz stratejileri yok siz ne düşünüyorsunuz?
 
Bu algının yaratılması zamanla mutlaka olacaktır. Ama yavaş olacaktır. Değişimlerin aslında üç hızı vardır. Çok yavaş ve çok ufak değişimler aslında gelişimdir. Çok hızlı ve çok büyük değişimlerde devrimdir. Biz bunların ortasından konuşuyoruz. Devrimle olmayacak bu işler gelişimle de olabildiği yere kadar geldi devam da edecek. Bunu biraz daha hızlandırmak istiyorsak artık hemşerim burada sigara içmek yasak zihniyetinde olmaya başlamamız lazım lütfen sigaranızı dışarıda içiniz. Türkiye’de az önce belirttiğiniz IBM’ in yaptığı pek çok şirkette kullanılmıyor. Bu çeşitli gruplara bölünmesinden önce yapılacak daha kolay şeyler var ki bunu öğretmeye çalışıyoruz. Bunların içinde bizim öğretmeye çalıştığımızın içinde doğrusunu isterseniz engelli ağırlığı çok fazla yok. Müsait olmayan bir ortamda bir fikri aşılamaya çalıştığınız zaman alacağınız tepki muhtemelen daha olumsuz olacaktır. Uygun bir ortamda iki kelimeyle konur o daha çok etki eder. Dolaylı olarak başlık atmaktansa bunları zaten yapıyoruz. Ama formel olarak şu anda yapmak olabilir, sonuç alabilir miyiz? Göreceğiz. Fakat hani Türkiye’de ki milyonlarca kurumun başındaki insanların bir miktar fazla farklı düşünmeye çalışmasını sağlamak lazım. Ben bir fıkra anlatayım da öyle bitirelim Türkiye’deki durumu. Bu söyleyeceğim fıkrayı her durum için kullanabilirsiniz. Eski insanlar mehtabı görmüş. Biri bağırmış, öbürü bağırmış tabi tık yok. Bir akıllı çıkmış demiş ki bu iş böyle olmaz. Yarın akşam toplanalım ben size ne yapacağınızı anlatacağım. Ertesi akşam o köyün meydanına toplanmışlar. Bizim akıllı bir taşın üstüne çıkmış. Hazır mısınız? Hazırım. Bakın arkadaşlar 3’e kadar sayacağım 3 dediğimde hep birlikte HEY diye bağıracaksınız. Birlikten kuvvet doğar oraya sesimiz gider onlarda aynı şeyi yaparlar haberleşiriz. Anlaştık mı? Anlaştık. Hazır mıyız ? hazırız. Sayıyorum 1,2,3. Aa meydanda ses yok. Herkes yanındaki o nasılsa bağıracak benim bağırmama gerek yok diyor. Bu bir toplu olaydır. Yoksa o yapmadı ben ne uğraşayım diyebilecektir. Şu kaldırımı düzeltmeden buradaki adam engelliyi nasıl iş versin? Asansörüne binemiyorsa asansörden indikten sonra 2 basamakta yol gitmesi gerekiyorsa aşağı doğru ve kimse yardım etmeden yürüyemiyorsa niye versin. Bakın mimarından belediyesine yöneticisinden bireyine her taraftan söz ediyoruz.
Engelsiz kariyeri incelediğinizi söylediniz. Engelsiz kariyer ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Daha çok bilinmesinin ve duyulmasını isterdim. Sizin hedef kitleniz engelliler olmamalı. Engelsizkariyer.com sitenizi incelediğimde aslında olayın ciddi olarak ele aldığının önemli bir algısını aldım. Burada sizi kutlamak lazım. Bunu daha çok insanın görebilmesini daha çok insanın buradaki bir kelimeden bir cümleden bir özdeyişten bir örnekten etkilenebilmesini sağlamak lazım. Görmeyi orada istediğim çeşitli şirketlerden çeşitli ülkelerden tercihim ama Türkiye’den çözüm örnekleridir. Bunu çok fazla görmedim.
Son olarak mesajınız
Engelliler kendilerine güvensin ama engellerinin de sınırını bilsinler. İşverenlerde sınırın kafalarından daha ileride olduğuna da inanmaya çalışsınlar.

Röportaj: Mehmet Kızıltaş