*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: ORGAN NAKLİNDE ŞEHİR EFSANELERİ  (Okunma sayısı 1335 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20677
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com
ORGAN NAKLİNDE ŞEHİR EFSANELERİ
« : Mart 24, 2013, 02:43:46 ÖS »
ORGAN NAKLİNDE ŞEHİR EFSANELERİ

Ülkemizde 70bin kadar son dönem böbrek yetmezlikli hasta vardır. Elbette çeşitli sağlık problemleri nedeniyle bu hastaların hepsi nakle uygun değildir. Ancak uluslar arası standartta böbrek yetmezlikli hastaların yarısının böbrek nakline uygun olduğu kabul edilir. Yani ülkemizde en az 35bin hasta böbrek bekliyor. Şu anda Sağlık Bakanlığına bağlı Ulusal Koordinasyon Sistemine 25bine yakın hasta kayıtlı. Demek ki en az 10bin kişi çeşitli nedenlerle kayıt kapabilme olanağı bulamamış denebilir. Bunlarında büyük bir kısmı kırsal yörelerde oturan hastalar olsa gerek. Elbette bu hastaların da böbrek nakli olmaları hakları olduğu gibi, belki de daha önemli gereksinimleri de olabilir. Haftanın 3 günü diyaliz olmaları gereken bu hastalar yaklaşan kış koşullarında diyaliz merkezlerine de ulaşımda büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu hastaların ise birkaç seans diyalize girmeden hayatta kalmaları çok kolay değildir. Zamanı geldiğinde 2-3 ayda bir kontrole giden böbrek nakilli hasta için böyle bir sorun yoktur. Tüm hastalar için böbrek nakli daha iyi yaşam koşulları ve daha uzun bir ömür vaat ederken, kırsal bölgedeki hastalar için daha yaşamsal bir önem kazanmaktadır. Ama acı bir gerçek de yılda bu listeden ancak 300 civarında hastaya yardımcı olabildiğimizdir. Halbuki bu listeye her yıl 5 – 8bin hastanın ilave olmaktadır.
Uzun yıllar yapılan bir başka yanlış da şeker ve hepatitli hastaların böbrek nakli olamayacağı düşüncesiydi. Yapılan uzun araştırmalar sonucu şeker hastalarının böbrek naklinden diğer hastalara oranla daha fayda gördüğüdür. Özellikle bu hastalar şeker hastalığının kalp-damar sistemine verdiği zararlı etkilerle mücadele ederken, diyalizin kalp-damar sistemine getirdiği olumsuz koşullarla da karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu nedenle şeker hastaları ne kadar erken böbrek nakli olursa bu nakilden o kadar yararlanacak demektir. Diğer bir kuşku da şekerin takılan böbreği bozacağı şüphesidir. Hastalar böbrek naklinden sonra düzenli kontrol edildiklerinden dolayı artık kan şeker düzeyleri daha düzenli seyredecektir. Bu da şekerin olumsuz etkisini geciktirecektir. Ne olursa olsun zaten diyabetin böbreği zedelemesi için en az 10 yılın geçmesi gerekmektedir. Kaldı ki bu hastaların aynı zamanda pankreas nakli olma seçenekleri de önlerinde açıktır. Benzer şekilde hepatitli hastalarda diyalizle kıyaslandığında böbrek nakli sonrası daha konforlu ve uzun yaşamaktadırlar. Elbette bu hastalar için ameliyat öncesi bazı ilave testlere belki de karaciğer biyopsisine gereksinimi olacaktır. Bu incelemelerde bir sorun çıkmadığı takdirde hepatitli hastalarda başarılı bir böbrek nakli ameliyatı olabilirler.
Aşılması gereken bir diğer kuşku da canlı vericilerle ilgilidir. Halk arasında “ben yarım insanım, o da yarım kalmasın” ifadesinin bilimsel hiçbir geçerli yanı yoktur. Yapılan çok geniş çalışmalar bırakın vericilerin sorun yaşamalarını, daha uzun yaşadıklarını göstermiştir. Bu böbrek verdikleri için değil, böbreğin ancak bu işlemden hiçbir zaman zarar görmeyecek kadar sağlıklı kişilerden alındığı içindir. Ekibimizin yaptığı 1300den fazla canlı böbrek vericisinden hiçbiri bu nedenle bir sorun yaşamamıştır. Halbuki halk arasındaki bu kuşku nedeniyle çocukları zarar görmesin diye damadına veya gelinine böbrek bağışlayan nice kayınpeder ve kayın valideler vardır yaptığımız nakiller arasında.
Böbrek naklinde ülkemizde maalesef canlı vericili nakiller ağırlıktadır. Hiçbir sağlık sorunu olmadan sadece yakınına iyi bir yaşam vermek üzere ameliyat masasına yatan vericileri ameliyat etmek bir organ nakli cerrahları için organ nakli yapmaktan çok daha stresli bir durumdur. Zaten olması gereken de ölen kişilerin bağışlanan organlarını kullanmaktır. Maalesef ülkemizde organ bağışı oranı Batı Ülkelerine kıyasla çok azdır. O acılı anda ailenin yakınlarının organlarını bağışlama kararını vermesi çok ama çok fedakarca bir süreçtir. Bu nedenle o sorumluluğu yakınlarına bırakmayarak herkesin hayatta iken karar vermesi gerekir. Ben öldüğümde en az 5 kişinin hayatı benim organlarımla devam etsin kararını vermek gerekir. Bence inanlar için de en az 5 kişinin hayatını kurtarmak o kişinin cennete gitmesi için son şansıdır diye düşünüyorum. Benimle aynı kanıda olan bir din adamından da bir anekdot aktarmak istiyorum: organ nakli koordinatörümüz organ bağışı sonrası acılı aileyle görüşerek hastaların durumları hakkında bilgi verir ve hastalar adına teşekkür eder. Bu görüşmelerden birinde organların bağışlanma kararında önemli bir rol oynayan din adamı da koordinatörümüze cevaben “böyle bir sevaba vesile olduğunuz için asıl bizim size teşekkür etmemiz gerekir” demiştir. Organ nakli gibi çok hassas bir ameliyatın da insan kaçırılarak yapılamayacağı da bir gerçektir. Ülkemizde böyle bir şey olmadığı gibi dünyada da böyle bir şey olmamıştır. Ülkemizde son zamanlarda çıkan bu şehir efsanesine karşın polis kayıtlarında bulunan veya gerçekleşen tek bir olay bile yoktur.
Hastanelerde insanlar daha ölmeden, öldü diye, organlarının alınması da söz konusu değildir. Bu hastalar beyin ölümü komisyonundaki 4 hekim tarafından günlerce çeşitli testlerden geçirilmektedir. Bu hekimlerin organ nakli ile ilgisi olmadığı gibi, beyin ölümü oluşan hastanın bakımı ile ilgili hastanede en az 40-50 kişi ilgilenmektedir. Böyle bir çetenin hastanelerde örgütlenmesi ve kimsenin haberdar olmaması da bir başka şehir efsanesidir.
Organ nakli tıbbi bilgi, cerrahi beceri ve ahlaki hassasiyet gerektiren çok yönlü bir tıp dalıdır.

Prof. Dr. Alp Gürkan
Universal Hastaneler Grubu Çamlıca Hastanesi
Böbrek Nakli Merkezi