*
Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Kayseri Engelliler Derneği Telefon 0533 392 33 88

Gönderen Konu: KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ SINIF YÖNETİMİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ  (Okunma sayısı 2686 defa)

Çevrimdışı melleseferi

  • öMeR
  • Administrator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 20661
  • SiTe YöNeTiCiSi
    • MeLLeSeFeRi.com
KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ SINIF YÖNETİMİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Sınıf yönetimi, eğitim yönetimi sıra dizisinin ilk ve temel basamağıdır. Eğitimin hedefi olan öğrenci davranışlarının oluşması sınıfta başlar. Eğitim için gerekli birincil kaynaklar olan öğrenci, öğretmen, program, kaynaklar sınıfın içindedir. Eğitim yönetiminin kalitesi, büyük ölçüde, sınıf yönetiminin kalitesine bağlıdır  (Başar ,   1994 : 4). 
            Sınıf, eğitim ve öğretim etkinliklerinin gerçekleştiği yaşam alanıdır. Sınıf yönetimi genel olarak, belirlenen eğitim amaçlarının gerçekleştirilmesi için planlama, örgütleme, uygulama ve değerlendirme işlemlerine ilişkin ilke, kavram, kuram, model ve tekniklerin sistematik ve bilinçli olarak uygulanmasıyla ilgili etkinlerin tümüdür (Kaya,  2002 : 7 ).
            “Lemlech‘e göre sınıf yönetimi; sınıf yaşamının bir orkestra gibi yönetilmesidir: Eğitim programlarının hazırlanması kaynak ve işlemlerin organizasyonu çevrenin maksimum verimi için düzenlenmesi, öğrencilerdeki gelişimin izlenmesi, olası sorunların önlenmesidir.” Antina Woolfork ise sınıf yönetimini şöyle tanımlamaktadır: “Sınıf yönetimi olumlu ve verimli öğrenme ortamı sağlamak amacıyla kullanılan tekniklerdir.” Seifert’e göre sınıf yönetimi; “Sınıf içi etkinliklerin düzgün olarak yürütülmesini sağlama ve sınıftaki kesintileri en aza indirme tekniklerini içerir.” (Erden , 2001: 17)     
            “Sınıf yönetimi; Sınıfta öğrenmeye uygun bir ortamın oluşturulmasına, fiziksel düzenlemelerin, öğretimin akışının ve zamanın yönetimini, sınıf ortamında ilişkilerin belirli kurallar çerçevesinde düzenlemesini ve öğrenci motivasyonun sağlanmasını içerir.” (Karip, 2002:1) ’’Sınıf yönetimi, düzenli ve güvenli bir öğrenme ortamını oluşturan öğretmen davranışları ve sınıf düzeni organizasyonu ile ilgili tüm etkenlerin örgütlenmesi biçiminde de düşünülebilir.” (Karip , 2002:  1  )
            Görüldüğü gibi sınıf yönetiminin tek bir tanımını yapmak neredeyse mümkün değildir. Sınıf yönetimi açıklayan bir çok farklı tanım yapılmıştır. Sınıf yönetimi bir süreçtir ve bu süreç farklı boyutlarda gelişebilmektedir.
            Sınıf yönetimi öğretim süreciyle bağlantı kurularak tanımlanacak olursa, sınıf yönetimi; “öğretmen ve öğrencilerin çalışma ve engellerinin en aza indirilmesi, öğretim zamanının uygun kullanılması ve öğrencilerin derse etkin katılmasının sağlanmasıdır.” (Kaya, 2002 :  7)
            Etkili bir sınıf yönetiminin oluşturmasında en önemli görev öğretmene düşmektedir. Öğretmenin esas görevi öğrencilerde belirlenen hedefler doğrultusunda istenilen yönde davranış değişikliği meydana getirmektir. Bunun için öğretmenin etkili bir sınıf yönetimi becerisine sahip olması şarttır. Bu da yeterli pedagojik formasyonu sahip olmakla mümkündür.
            Ancak öğretmen öğrencilerde istenilen yönde bir davranış değişikliği meydana getirmeye çalışırken, öğrencilere yeni bilgiler sunmanın yanı sıra derslere devam etmeyen öğrencileri belirlemeye, öğrencilerin sınıf içi etkinliklerini ve ödevlerini kontrol etme, öğretim materyallerini düzenleme, sınıftaki çalışma koşullarını geliştirme, öğretimi engelleyici etmenleri ortadan kaldırma gibi görevleri de üslenir. ( Erden , 2001 :  16 )
            Bütün bunları gerçekleştirebilmesi için öğretmenin sınıf yönetimi konusunda bilgi sahibi olması ve bunları etkili bir biçimde uygulayabilmesi gerekir.
            İçinde yaşadığımız toplum her geçen gün değişmekte, ihtiyaçlar farklılaşmaktadır. Bu farklılaşma öğretim ortamında da kendisini etkili bir biçimde göstermektedir. Öğretim ortamındaki uyarıcıların zenginleşmesiyle öğrenci özellikleri ve ihtiyaçları farklılaşmakta ve bunlarda öğrencilerin istenmeyen olumsuz davranışlar sergilenmelerine neden olmaktadır.
            Sınıf içerisinde öğrenci davranışlarını etkileyen, yönlendiren bir çok faktör vardır. Bu faktörlerden birisi de gelişen teknolojiyle birlikte etkisini daha da fazla artırmaya başlayan kitle iletişim araçlarıdır. Kitle iletişim araçlarının sınıf yönetimini nasıl etkilediğini açıklamadan önce “iletişim” kavramı üzerinde durmak ve iletişimin nasıl, ne şekilde meydana geldiğini açıklamak istiyorum.
            İletişim kavramı farklı şekillerde tanımlanabilir:
            “İletişim, anlamı paylaşarak ortak hale getirme sürecidir. Anlam, duygusal ve düşünsel planda ortak amaçlar üzerinde yoğunlaşmanın ürünüdür.”(Çilenti , 1984:  43)
            “İletişim, insan davranışlarını değiştirmek amacıyla, her türlü kavram ve sembol iletme sürecidir.”(Bursalıoğlu, 1994:114) “Genel anlamda iletişim süreci, insan davranışlarını değiştirmek, örgütte bir haberleşme ağı kurmak, kişiler ve gruplar arası ilişkileri geliştirmek, yetkinin görevlerini gerçekleştirmek ve etkili bir koordinasyon sağlamak amacıyla kullanılır.”(Bursalıoğlu , 1994 : 117)
            İletişim süreci, kaynak, mesaj, kanal, alıcı olmak üzere 4 öğeden meydana gelmektedir.
            Kaynak, başkasıyla paylaşacak bir fikre (ya da bilgi, haber, duygu, tutum veya beceriye) sahip olan kimsedir. (Çilenti , 1984 :  44)
            Bir anlamda kaynak, bir düşüncenin yaratıcısı, bu düşüncenin geliştiricisi ve başka kimselere göndericisidir.
            Kaynak kendisinde bulunan fikri başkalarıyla paylaşmak istediğinde o düşünceyi farklı şekillerde sembolize etmeye çalışır. Bunu yaparken düşüncesini paylaşacağı kişilerin bu sembollerden çıkartacakları sonuçları kestirmeye çalışmalıdır. Kaynak, düşüncesini resim, çizim, yazı, işaret, sözcük, formül, jest, mimik, ses v.b. gibi sembollerle mesaj haline getirerek paylaşmaya çalışır. Mesajlar alıcı ile farklı şekillerde iletilir. İşte mesajların alıcıya iletilmesi hususunda iletişimin gerçekleşmesini sağlayan öğelerden birisi olan kanal devreye girer. Kanal, farklı şekillerde sembolize edilen alıcıya iletilmesini sağlayan araç ve yöntemler olarak tanımlanabilir.(Çilenti , 1984 :  44)
            Mesajın alıcıya doğru bir şekilde iletilebilmesi için bu araç ve yöntemler içerisinde en uygun olanlarının seçilmesi gerekir. Aksi taktirde kaynak vermek istediği mesajı alıcıya doğru bir şekilde aktaramaz.
            Kanal, sembol ya da şifre çeşitlerini alıcının duyu organlarına ileten sözsüz ya da sözlü iletişim teknikleridir; Müzik, plak-teyp; hareketli, hareketsiz, yansıtılan ve yansıtılmayan fotoğraf ve resimler; kroki,  harita, grafik, sergi çeşitleri; yazı tahtası, bülten tahtası, kumaş kaplı tahta (planelograf) ve yazılı ya da basılı öğretim araçları gibi iletici araç ve yöntemlerdir. Sıralanan kanallar yoluyla alıcıya iletilen mesaj duyu organları tarafından alınır ve beyne gönderilir, orada duyu haline çevrilir, algılanır, algılanan mesaj alıcının beyin hücrelerinde iz bırakır. Buna yaşantı denir.(Çilenti , 1984 : 45)
            Yeni yaşantılar geçmiş yaşantılarla ilişkilendirilerek, bağlantı kurularak yorumlanır, anlamlandırılır. İletişimde kaynak tarafından gönderilen mesaj alıcıya aynen iletilmektedir. İletilen sadece o mesajı temsil eden semboldür. Mesajı alan kişi bu mesajı önceden geçirmiş olduğu yaşantılara dayanarak  onlarla ilişkilendirerek, çözerek, yorumlayarak anlamlandırır.
            Acaba mesajı ifade eden sembollerin yorumlanması sonucunda alıcının kafasında beliren anlam, kaynağın kafasındaki anlamı, yani anlatmak ya da öğretmek istediği şeyin aynımıdır? Günlük yaşantılarımız ve bu alanda yapılmış olan deneyler alıcının kafasında beliren anlamı kaynağın kafasındaki anlamla aynı olmayacağını göstermektedir. Kaynak kafasındaki şekil ve anlamı iyi anlatabilecek semboller seçer, bunlara uygun bir kanalla alıcıya gönderir, alıcı da sembollerin neyi anlattığını kaynağın düşüncesine yakın bir şekilde anlayabilirse, alıcının kafasında, kaynağın kafasındakine yakın bir anlam belirebilir. (Çilenti , 1984 :  45)
            Kaynağın kullandığı sembollerin geçmiş yaşantımızla hiçbir ilişkisi yoksa, hiçbir bağlantı kuramıyorsak bu sembolleri yorumlayamayız, anlamlandıramayız.
            İletişim olayı ancak kaynağın ve alıcının ortak yaşantılara sahip oldukları alanlarda gerçekleşebilir.(Çilenti , 1984 :  45)
            Bundan dolayı anlatılmak istenen şey alıcının kafasında, anlamlandıracağı, geçmiş yaşantılarıyla ilişkilendirebileceği, kolaylıkla çözebileceği şekilde sembolize edilerek sunulmalıdır. Aksi taktirde düşüncenin kaynağı olan kişinin anlatmak istediği şeyle alıcının anladığı şey birbirinden çok farklı olabilir.
            Kaynağın kafasındaki düşünceleri alıcıya doğru ve iyi bir şekilde aktarabilmesindeki başarısı, geçmiş yaşantıları yoluyla edilmiş olduğu (kendisi, alıcısı ve ileteceği fikir ya da konu hakkındaki) bilgi ve becerilerine, (kendisine, alıcısına ve ileteceği fikir yada konuya karşı) tutumuna, (yetişmiş olduğu ve halen içinde bulunduğu ) sosyal ve kültürel ortamın etkinliklerine ve (Çevreden genel vericileri alma, algılama, cevaplama süreçlerini kapsayan) iletişim yeteneğine bağlıdır. (Çilenti , 1984 :  46)
            İletişim etkili bir şekilde gerçekleşebilmesi için kaynağın böyle bir başarıya gerçekleştirebilecek yeteneğe sahip olması gerekir. Aksi taktirde iyi bir iletişim gerçekleşmez ve bu da hiç beklenmeyen sonuçlara yol açabilir.
            İletişim sürecindeki en önemli nokta kaynağın gönderdiği mesajın alıcı tarafından, kaynağın anlatmak istediği şekilde anlaşılıp anlaşılmadığıdır. Alıcı kaynağın gönderdiği mesaja çeşitli tepkilerde bulunur.
            “Alıcının gönderdiği tepkilerin kaynağa, mesajının anlaşılıp anlaşılmadığını gösterenlerine aydınlatıcı yankı adı verilir.” (Çilenti , 1984 :  47)
            Bu sayede kaynak gönderdiği mesajın alıcı tarafından istediği şekilde anlaşılıp anlaşılmadığından emin olur. Bu iletişimin akıcılığı ve devamlılığı açısından gereklidir.
            İletişim işlemi sonunda kaynağın gönderdiği mesajın, alıcıda meydana getirdiği yaşantı, alıcının davranışlarında kalıcı izli bir değişme oluşturuyorsa, yani belli bir uyarcı halinde alınan mesaja, alıcı tarafından gösterilen ilk davranış, bu uyarıcı tekrarladığı zaman değişmiyorsa, bu uyarıcının, kaynağın gönderdiği mesajın yardımıyla bir şeyler öğrenmiş olduğunu gösterir. Bir öğrenmenin oluşturduğu kesin olarak söylemek için, tekrarlanacak olan aynı uyarıcıya alıcının hep aynı tepkiyi vermesi gerekir. (Çilenti , 1984 :  47)
            Görüldüğü gibi iletişim bir etkileme aracıdır. Ancak bu araç aşırı ve yanlış bir biçimde kullanıldığında olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle iletişim sürecinde her ayrıntı üzerinde durulmalı, gönderilen mesajın alıcı üzerinde ne gibi etkiler meydana getireceği, alıcının bu mesaja karşılık tepkisinin ne olabileceği önceden belirlenmeye çalışılmalıdır.
            İletişimi kavram olarak açıklayıp, iletişimin nasıl meydana geldiğini anlattıktan sonra kitle iletişim araçlarının neler olduğunu, nasıl bir işleme mekanizmasına sahip olduklarını bunun sınıf yönetimine ne gibi etkileri bulunduğunu açıklamaya çalışacağım. Bu açıklamayı yaparken kitle iletişim araçlarını özellikle çocuklar ve gençler üzerinde ne gibi etkilerine sahip olduklarını, bu etkilerin sınıf içerisine nasıl yansıdığını, sınıf yönetimini hangi açılardan olumsuz olarak etkilediğini açıklamaya çalışacağım.
            Değişen dünyada kitle iletişim araçları her geçen gün hayatımızı farkı biçimlerde etkilemeye ve değiştirmeye devam etmektedir. Bu etki hayatımızın içinde yer alan her alanda meydana gelmekte, doğrudan veya dolaylı, olumlu yada olumsuz çeşitli etkilere neden olmaktadır. Bu etkiler çocuklar, gençler, yetişkinler üzerinde farklı sonuçlar doğurmaktadır.
            Modern çağın simgesi haline gelen kitle iletişim araçlarının önemi sadece toplumsal ve ekonomik yönden değil, eğitim öğretimin yönünden de gittikçe artmaktadır. Bu etki her geçen gün daha da belirgin bir şekilde kendisini göstermektedir. Bu önem kitle iletişim araçlarının mükemmelliği ve çok fonksiyonluluğundan olduğu kadar, eğitimin amaçlarına ve fonksiyonuna göre bu araçlara duyulan ihtiyaçtan da kaynaklanır. (Celkan , 1989 :  102)
            Her geçen gün bilim ve teknik alanlarında daha fazla gelişme meydana gelmekte ve bu gelişmelere paralel olarak kitle iletişim araçları da alabildiğine gelişmiştir. Kitle iletişim araçları kapalı toplumları, ortadan kaldırmıştır denilebilir. Bütün toplumlar bu sayede birbirlerinden etkilenmektedirler.
            Günümüzde, çocukların ve gençlerin eğitiminde de kitle haberleşme araçlarının etkisi çok büyüktür. Geçmişte çocuklar ve gençler için iki bilgi-haber kaynağı (etkileme kaynağı) vardı: Ana-babalar ve öğretmenler (Eğitimciler). Günümüzde buna üçüncü ve çok önemli bir kaynak eklenmiştir. Kitle iletişim araçları. Bütün çocuklar ve gençler sürekli olarak bu araçların etkisi altındadır. Bu konuda eğitime düşen görev meraklı, araştırıcı, düşünen uyanık ve eleştirici insanlar yetiştirmek için bu araçların etkilerin olumlu yönde olmasına  özen göstermektir. (Öztürk,1983: 23)
              Kitle iletişim  araçları çocuğu toplumsallaştırır. Bu araçlar kişiler arası etkileşime doğrudan katılıyor olmasalar da sosyalleştirme işlevi vardır. Kitle iletişim araçları çocukların, gençlerin günlük hayatında önemli bir yere sahiptir. Bu araçlar popüler kültürün bir çok özelliğini ortaya koyar ve bu kültürün çocuklar ve gençler üzerinde etkili olmasını kolaylaştırır. Sınıf içerisindeki öğrenci bu kültürden etkilendiği biçimde davranmaya başlar. Kitle iletişim araçları, bütün insanları ve toplumları etkisi altına almaktadır. Bu araçların etkilerini toplumun her kesimde görmek mümkündür.
            Kitle iletişim araçlarını 3 ana grup da toplayabiliriz. Basın, sinema-tiyatro, radyo-televizyon. (Öztürk , 1983 :  23)
 
BASIN
Her çeşit kitap, gazete, dergi, magazin, bülten v.b. yazılı yayın araçlarını içerir. Basın insanların ve toplumun yaşamını büyük ölçüde etkilemektedir. Basının çeşitli yayınları vardır. Bunlar: gazeteler, magazinler fotoromanlar, tarkanlar, redkitler; bilim, sanat, ekonomi, siyaset v.b. gibi kitaplar ve özellikle ders kitapları, test kitapları sınıf dergileri. Bir toplumun eğitim düzeninde geniş anlamıyla basın egemenliği vardır. Basın eğitim düzeyindeki egemenliğine bu yayınlar aracılığıyla kurmaktadır. Eğitimi basının zararlı etkilerinden kurtarmak ve basını yararlı bir şekilde eğitimin hizmetine vermek mümkündür.(Öztürk , 1983:  23-24)
 
SİNEMA-TİYATRO:
Sinema ve tiyatro çok etkili birer kitle haberleşme aracıdır. Her ikisi de göze ve kulağa hitap etmektedir. Sinema ve tiyatro başka ülkelerin, toplumların ve toplulukların “dünyalarını” bize canlı bir şekilde tanıtmaktadır. Sinema ve tiyatro yoluyla bir takım insansan ve toplumsal gerçekleri sergileyerek seyircileri bilinçlendirmek veya bir takım fantezilerle, yalanlarla,  masallarla seyircileri uyuşturup uyutmak ve böylece yer yüzünde sürüp giden kötülükleri, rezillikleri desteklemek de mümkündür. Sinema olumlu ve olumsuz etkileriyle çok geniş halk kitlelerini etkilemektedir. Tiyatronun sınırlı olanaklarına karşılık sinemanın olanakları sınırsızdır. Şehirlerde, kasabalarda, köylerde kolaylıkla kullanılabilecek ve aynı anda bir çok insana hitap edebilecek bir yapıya sahiptir. (Öztürk , 1983 :  24)
Sinema yıldızların oluşturdukları karakterler ve yaşam biçimleri toplumun her kesimini etkilemektedir.Bu etkili araçtan eğitim alanında yararlanmak mümkündür. Eğitim içerikli filimler öğrencilere izletilerek olumlu sonuçlar oluşturulabilir. Sinema filmlerinin olumsuz etkilerinde öğrencileri korumak gerekir.
 
RADYO-TELEVİZYON:
Günümüzde insanların yaşantılarını etkileyen ve insanların sosyalleşmesinde etkili olan en önemli etkenlerden birisi de radyo ve televizyondur. Radyo artık küçük yerleşim noktalarına kadar girmiş ve insanların yanlarında taşıdıkları bir araç haline gelmiştir.
Televizyonun yaygınlaşmasından önceki dönemlerde bireyi bilgilendirici ve eğlendirici en önemli kitle iletişim aracı radyo ve basılı yayınlardı. Radyo, bireyin sadece işitme duyusuna yönelik olduğu için bu araç çocuklarda ve gençlerde dinleme becerisinin gelişmesine katkıda bulunuyordu. Bu beceri okullarda yaygın olarak kullanılan anlatım yöntemine dayalı öğrenmeye çocukları hazırlamaktadır. Bu dönemlerde günümüzdeki kadar çok basılı yayın bulunmamakla birlikte çocukların ve gençlerin yapabilecekleri çok fazla etkinlik olmadığı için özellikle eğitim düzeyi yüksek ailelerde çocuklar okuma alışkanlığı kazanabiliyorlardı.( Erden , 2001 :  58)
Yaptığım bu çalışmada kitle iletişim araçlarında özellikle televizyonun çocuk ve gençler üzerinde meydana getirdiği etkileri incelemeye çalıştım. Bu etkiler sınıf ortamına da taşınmakta ve sınıf yönetimini etkilemektedir. Kitle iletişim araçları içerisinde özellikle televizyon üzerinde durmamın bir çok nedeni vardır. Bu nedenlerden en önemlisi televizyonun bütün evlerde yer alması, kanal sayıların fazla olması, bu kanalların yayın saatlerinin çok uzun olmasıdır .Günümüzde artık her evde televizyonun bulunmasının yanı sıra evdeki televizyon sayısı giderek artmış ve mutfak da dahil olmak üzere evin her köşesinde bir televizyona rastlamak mümkün hale gelmiştir. Çocuk ailesiyle evde kaldığı her an televizyon izleyebilmektedir. Televizyon kanalları her geçen gün daha da artmakta ve programlar farklılaşmaktadır. Bu da televizyonu çocuklar için daha da çekici bir hale getirmektedir.
Çocuk öğrendiği bir çok şeyi doğru veya yanlış, artık televizyondan öğrenmeye başlamıştır. Bütün bu etkenler diğer kitle iletişim araçları içerisinden televizyonun çocuk üzerindeki rolünün daha baskın bir hale gelmesine neden olmuştur. Televizyonun sunduğu bu kolay elde edilebilir çekiciliğin çocukları etkilemesi kaçınılmazdır. Neredeyse çocuğun girdiği her ortamda televizyon bulunur hale gelmiştir.
Ülkemizde 1980’li yılların sonu ve 1970’li yıllarda çocukların günlük yaşamını etkileyen en önemli teknolojik gelişim renkli ve çok kanallı televizyon ile kişisel bilgisayarların yaygınlaşmasıdır. Ülkemizde televizyon yayınlarının ve televizyonun yaygınlaşması 1970’li yıllarda gerçekleşmiştir. 1980’li yıllarda TRT’nin ikinci ve üçüncü kanalları açılmış ve televizyon tüm gün olmuştur. Ancak bu yıllarda her evde televizyonun olmaması ve yayın saatlerinin az olması nedeniyle televizyonun çocuklar ve gençler üzerinde çok fazla etkisi olmamıştır. 1980’li yıllarda renkli televizyonun ülkemize gelmesi, televizyonun hemen hemen her eve girmesi, yayın saatlerinin uzamasıyla birlikte televizyon çocuk ve gençlerin yaşamında önemli bir rol oynamaya başladı. Bu dönemde televizyonla yeni tanışıldığı için çok izleniyordu. Bu yıllardan itibaren “televizyon çocukları” denilen bir kavram ortaya çıkmaya başladı.Televizyonla birlikte çocuklar hem görme hem işitme duyularına hitap eden bir araçla birlikte yaşmaya ve bu araçtan yaşadıkları yakın çevrenin dışında kalan yaşamla ilgili yeni bilgiler ve beceriler öğrenmeye başladılar. Bu dönemde televizyon programları devletin kontrolü dışında olduğu, programlar çok sıkı bir biçimde denetlendiği ve televizyonun toplumu eğitici görevi göz önünde bulundurulduğu için çocuklar üzerinde olumlu etkilere neden olmaktadır.(Erden , 2001: 58-59)
Televizyon çocuklar üzerinde hem yararlı, hem de zararlı sonuçlar vardır.
Yararları
-Çocukları eve bağlayarak ailede ortak ilgiler yaratıp ailenin mutluluğu gerçekleştirir.
-Çocuğun kültürünü geliştirir.
-Çocuğu düşünmeye teşvik eder.
-Çocukların ilgi ve hayat alanlarını gerçekleştirir.
-Çocukların estetik zevkini geliştirir.(Tezcan , 1985: 203)
Görüldüğü gibi televizyonun  bir çok faydalı yani vardır. Ancak televizyonun çocuklar ve gençler üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkiler, olumlu etkilerden çok daha fazladır ve adeta bu olumlu etkileri kapatabilecek niteliktedir.
Televizyonun çocuklar üzerindeki olumlu etkileri 1990’lı yıllarda ortaya çıkmaya başladı. 1990’lı yıllardan itibaren televizyonun özelleşmesiyle birlikte TRT’nin dışında bir çok özel kanalın yayın yapmaya başlaması, televizyon kanallarının yayın saatlerin uzaması, çocuklar, gençler ve yetişkinler için televizyonun çekici bir hale gelmesine neden oldu. Aynı zamanda televizyon kanalları yaptıkları programlarla televizyonu bir eğlence aracı haline getirdi. Televizyon kanallarındaki bu çeşitlilik kanallar arasındaki rekabeti getirerek reyting kaygısı ile çok renkli ve hareketli programlar üretilmeye başlandı. İlgi çekici, hareketli uyarıcılardan hoşlanan çocuklar için televizyon vazgeçilmez bir eğlence aracı haline geldi. Bu gelişmelerle birlikte televizyonun eğitici ve bilgilendirici yönü giderek azaldı ve eğlendirici yönü ön plana çıktı.(Erden , 2001 : 59)
Sayıca çok fazla olan televizyon kanalları televizyonun asıl işlevlerini unuttular. Program yapımcıları ticari kaygılarla hareket ederek televizyonun izlenme oranını artırabilmek için neredeyse her yola başvurmaktan çekinmemeye başladılar. Yapılan bu programları çocukların ve gençlerin de izleyeceği ve onlar üzerinde ne gibi bir etki yaracağı belli ki hiç düşünülmüyor.
Televizyonun çocuklar açısından zararlı sonuçları şu şekilde sıralanabilir:
-Çocuğu yararlı etkilerden alı koyabilir, onu edilginleştirir, yaratıcılıktan ve etkinlikten uzaklaştırır.
-Çocukta tek tip değer yargıları geliştirebilir.
-Duygusal yönden güven içinde olmayan çocuklar endişe ve korkular geliştirebilir. Onlarda sürekli korku içinde olma gibi davranışlar geliştirebilir.
-İlkokul yıllarında kişiliklerin biçimlendiği dönemde onlarda saldırganlık duyguları geliştirebilir.
-ABD’ de özellikle çocuklar arasında şişmanlık yaygındır: Bunun sebebi, televizyon karşısında saatlerce kıpırdamadan oturmak ve abur cubur yemektir.
-Televizyonda gördükleri her şeyi gerçek olarak algılayabilirler.
-Çocuklar gerçekle gerçek olmayanı ayırt etmekte güçlük çekerler .Gözleri önünde olup bitenin bir oyun yada temsil olduğunu bilmez, gerçek sanırlar. Süpermen gibi uçmaya çalışırlar (Tezcan , 1985: 103-104)
Televizyonun çocuklar ve gençler üzerinde olumlu yada olumsuz bir çok etkisi vardır. Ancak sınıf yönetimi açısından düşündüğünde, televizyon çocukların, sürekli değişen hareketli uyarıcılara alışmasına neden olmuştur. Okul öncesi çağda televizyon izleyerek yetişen çocuklar, okula başladıkları zaman okul yaşamını ve öğretmenin anlattıklarını anlamsız bulmakta ve derslerde sıkılmaktadır.(Erden , 2001: 59)
Televizyonun çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinden birisi de şiddet duygularını uyarmasıdır. Şiddet içeren bir filmin ortaya çıkardığı düşünceler anlamsal olarak ilişkili başka  düşünceleri de bilince çıkarabilir ve bunlar da seyircilerin daha başka saldırgan duygu ve düşüncelere sahip olmaları olasılığı artırır. Bütün bunlar kendiliğinde ve fazla düşünmeye gerek kalmadan olup bitebilir.(Dönmez , 1988: 28) Bu şiddet içerikli filmleri izleyenlerin büyük bir kısmını da çocukların ve gençlerin olduğu unutulmamalıdır. Çocuk televizyonda izlediği programlardaki karakterleri, davranışları gözlemleyerek, model olarak öğrenir. Gözlemleyerek öğrenmeyle, çocuk yalnızca saldırgan davranışları öğrenmez, bu davranışlara ne zaman başvuracağını ve bunlardan ne zaman kaçınılması gerektiğini de öğrenir.
Saldırgan davranışların gözlemlenmesi seyircilerde saldırganlıkla ilgili düşünce ve fikirlerin uyarılmasına yol açar; bu düşünceler duygulara yayılır seyircileri saldırgan eyleme daha hazır hale getirir. Televizyonun, saldırganlığın, yerine ve zamanına göre, kabul edilebilir ya da onaylanabilir olduğu düşüncelerini güçlendirici etkisi vardır. Televizyonda ahlaksal olarak onaylanan türden saldırganlığı seyreden birey, saldırgan davranışın kışkırtma durumunda uygun bir davranış olduğu sonucunu çıkartabilir.(Dönmez , 1988: 79-45)
Saldırganlıkla ilgili düşünceleri uyarılan öğrenci sınıf ortamında da saldırgan davranışlara başvurabilir .Bu davranışlar arkadaşlarına ve hatta öğretmenlerine karşı olabilir. Özellik lise öğrencileri böyle bir tutum içerisine girdiklerinde sınıf içerisinde öğretmen, hiç beklemediği davranışlarla, karşı koymalarla karşılaşabilir. Özellikle ergenlik dönemindeki öğrencilerin kendilerini kanıtlama eğimleri vardır. Bunu rencide edebilecek her türlü davranışa karşı saldırgan bir tutum gösterebilir. Öğretmenin sınıf ortamında böyle bir durumun gerçekleşmesine imkan vermemesi gerekir.
Prof. Dr. Birsen GÖKÇE tarafından yapılan araştırmada lise öğrencilerin televizyon izleme nedenleri araştırılmıştır. Lise öğrencilerine uygulanan bu araştırmanın sonuçları şöyledir: Lise öğrencilerinin %34,1’nin hoşuna giden programları gösterdiği için televizyon izlediği görülmektedir. Televizyonu eğitici bulduğu için izleyenlerin oranı ise %30,5’dir. Öğrencilerin %18,6’sı televizyonu zaman geçirmek için eğlenceli bir araç olarak görürken, %8,1’i yapacak başka işleri olmadığı için, %5,1’ide para harcamayı gerektirmeyen bir eğlence aracı olduğu için televizyon izlemektedir. Televizyon izleyenlerin oranı ise %3,1’dir. Televizyon izleme oranı okul türüne göre çözümlendiğinde, Meslek Lisesi öğrencilerinin televizyonu eğitici bir araç olarak görme oranı %33,0 iken, Özel Liselerde bu oran %13,6’dır. Televizyon izlemediğini belirtenlerin oranı, İmam Hatip Liselerinde %11,9’a çıkarken, Özel Liselerde %3,0’a, Meslek Liselerinde %1,8’e  Liselerde ise %2,5’e düşmektedir.(Gökçe , 1984: 100-101)
Televizyonda yayınlanan reklamlar da  çocuk üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Reklamlar çocuğun yanlış tüketim eğilimini artırır. Televizyon izleme ve tüketim konularında çocuğa küçük yaşlardan itibaren verilebilecek bir eğitimin önemli rolü genellikle küçümseniyor. Oysa, bu sayede çocuk reklamlarla arasına belli bir mesafe koymayı ve daha akılcı bir tüketici olmayı başarır. Böyle bir eğitimi okul üslenebilir. Ancak ailelere de görevler düşer. Baştan çıkarmayı ön planda tutan bir  toplumda yaşıyoruz, çocuğun bu baştan çıkarıcılıktan nispeten az etkilenmesi için çocukları bu konuda eğitmemiz gerekir.(Kapferer , 1991 : 263)
Evde anne-baba, okulda öğretmen çocukların gelişimine uygun programları seçmelidir. Burada anne-babaya daha fazla görev düşmektedir. Radyo-Televizyonun ayrı kanal ve saatlerde çocuklara ve gençlere hitap eden eğitici yayınlar vardır. Bunlar eğitimle doğrudan yada dolaylı ilişkilidir. Bu konuda velilerin ve öğretmenlerin ilgisiz kalması, çocuklarda, kişilik ve davranış bozukluklarına kadar varan zararlı sonuçlar doğurur. Özellikle sinemanın duygusal gelişimindeki rolü ve etkisi büyüktür. Bir filmin kahramanlarını çocuk büyük hayranlıkla algılar, kişiliğini onunla bütünleştirir, onu taklit etmeye çalışır, tavırları ve davranışları o filmin verdiği mesajla kahramanlarının karakterlerine bağlı olarak normal ya da anormal çerçevede gelişir.(Celkan , 1989: 103)
Geçtiğimiz senelerde “Pokemon” adlı bir çizgi filmi izleyen bir çocuğun çizgi filmdeki uçan bir karakteri taklit ederek kendisini evinin balkonundan atması gazetelere ve televizyon haberlerine yansıyan bir olaydır. Bu olaydan sonra çizgi film yayından kaldırılmıştır. Uğur Dündar’ın bali kullanımına ilişkin yaptığı bir programdan sonraki gün sokak çocukları arasında bali kullanımın artması da gazetelere yansıyan bir olaydır. Bütün bunlar televizyondaki programların çocuklar ve gençler üzerinde ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğunu açıkça göstermektedir.
Kitle iletişim araçları diğer kurumların yapamadığı popüler kültürün bir çok özelliğini  göz önüne koyar. Bu kültürel özellikleri bazıları hayali, mizahi, gerçeklere aykırı olarak gerçeğe yakın ya da abartılı bir şekilde dile getirilmektedir. Medya yoluyla çeşitli kişilik tipleri ve kahramanlar yaratabilirler. Çocuk kitle iletişim araçlarıyla çeşitli tecrübe ilişkilerinin ötesine uzanan toplumsal tipler ve yaşama tarzları hakkında bilgi edinir. Bununla birlikte, medya, film ve televizyon yıldızlarının belirgin tip ve davranışlarının sembolü olmaları neticesinde, bu araçların temsil ettiği  tipleri gençlerin benimsemesinde bu araçlar önemli yere sahiptir. Bu tipler çocuklar ve gençler tarafından  rol oynama ve taklit kaynakları olarak kullanılır. Çocuk ve gençler buradaki kahramanlık vb. davranışlarla özdeşleşir ve onlara tapacak derecede bir hayranlık geliştirir.(Büyükkaragöz ve diğerleri, 1998:38)
Televizyon çocuklar üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkileri açıklayan birkaç örnek şu şekildedir:
-Los Angeles’te bir hizmetçinin, evin 7 yaşındaki oğlunu pişmekte olan kuzu  haşlamasına, dövülmüş cam serperken yakalaması ve çocuğun amacının, televizyonda gördüğü benzeri bir olaydaki gibi, ev halkının ölüp ölmeyeceğini denemek olduğunu söylemesi. (Tezan, 1985: 204)
-Boston’da 9 yaşındaki  bir çocuğun karnesindeki zayıfları en kestirme yoldan çözümlemek için öğretmenine yılbaşında zehirli çikolata göndermeyi babasına teklif etmesi ve sebep olarak,  TV’ de  bu yoldan karısını öldüren bir adamın yakalanamadığını söylemesi. (Tezcan, 1985; 204)
-1965 yeni yıl sabahında, New York’ta WNEW televizyonunda bir muppet şov sırasında, spikerin, sesini alçaltarak “Babanız uyuyor mu? Uyuyorsa cebindeki cüzdanını açın, kimseye göstermeden üzerinde eski başkanların resimleri bulunan yeşil kağıtlardan birkaç tane alın, bir zarfa koyup şu adrese yollayın” demesinin ertesi günü spikerin TV istasyonundaki adresine içinde dolarlar bulunan zarfların yağmaya başlaması, fakat sorumlularca farkına varılarak duruma el konulması. (Tezan, 1985;204)
-Televizyondaki bir filimde, bir ıslah evindeki çocuk çetesi tarafından bir lehimce aletinin sapıyla  gerçekleştirilen ırza geçme olayını izleyen 9-15 yaşlarındaki dört çocuğun, dört gün sonra, San Fransisco Plajlarının birinde iki küçük kıza aynı şeyi bira şişeleriyle uygulamaları. (Tezcan , 1985 : 204)
Bütün bu örnekler televizyon programlarının çocuklar üzerinde ne kadar etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Bütün bunlar çocuğun kişiliğinde iz bırakacak etkilerdir.
Şüphesiz medya, çocuk ve gencin eve bağlanması, ailenin ortak ilgilerinin oluşmasına yardımcı olması, çocuğun kültürünün gelişmesi, düşünmeye teşvik edilmesinde önemli roller üstlenir. Bununla birlikte çocuk ve gencin özellikle televizyon izlemesinde kontrollü alışkanlık kazanmasında aile yeterli olmamışsa televizyon çocuğun dışarıda yapacağı faydalı etkinliklerden alıkonulmasına yol açabilir. Duygusal yönden güven içinde olmayan çocuklarda televizyon kaygı ve korkular geliştiren bir araç olabilir. Özellikle kişiliğinin yeni yeni gelişmeye başladığı kimlik oluşumu döneminde televizyon çocukta saldırganlık davranışı geliştirebilir. Özellikle yalnız kalan ve arkadaşı olmayan  çocuklarda gerçekle olan bağlantı yerine hayale sığınma isteği oluşabilir. Eğitimsel yönden, kitle iletişim araçlarının program ve yayınlarını seçici bir gözle, yayın programına bakılarak gözden geçirmek ve seçim yapmak gerekir. Ayrıca televizyonun temel eğitim ve tamamlayıcı eğitime katkılarını gözden uzak tutmamak gerekir. Kitle iletişim araçlarının ve bu araçlarının içerisinde özellikle televizyonun çocuklar ve gençler üzerinde çok fazla etkisi vardır. Televizyon hem göze hem kulağa etki yapabildiği ve olayları çok uzaklardan, olduğu anda olduğu gibi gözlenebilmesini sağladığı için bütün kitle iletişim araçlarının en etkilisi ve en güçlüsüdür. Bu araçların çocuklar ve gençler üzerinde meydana getirdiği huzursuzluk durumu sınıf ortamına da yansımaktadır. Sınıf içerisinde oluşan bu istenmeyen davranışların tek sebebi, tabi ki kitle iletişim araçları değildir. Ancak kitle iletişim araçları çocukların ve gençlerin hayatında son yıllarda vazgeçilmez bir parça haline gelmiştir. Çocuk ve gençler üzerinde yaygınlaşan bütün olumsuz etkiler bir araya toplandığında sınıf yönetimini ciddi bir şekilde etkilemekte ve iyi bir sınıf yönetiminin oluşmasını engellemektedir. Kitle iletişim araçlarının ve özellikle televizyonun sıraladığım olumsuz etkilerine maruz kanal öğrenci sınıf içerisinde uyumsuz, derse ilgisiz, saldırgan, sorumsuz, arkadaşlarına baskı ve şiddet uygulayan, duyarsız, ders sırasında gevezelik yapan v.b. gibi tavırlar sergileyebilir. Bu durum sınıf yönetimi engeller ve görmezden gelerek önlem alınmazsa daha da kötü sonuçlar doğurabilir.
Öğrencilerin sınıf ortamında öğrenebilmeleri, okula, derse karşı olumlu bir tutum geliştirebilmeleri ve öğretim hedeflerine ulaşarak başarılı olabilmeleri için her şeyden önce olumlu bir sınıf ortamının oluşturulması gerekir. Etkili bir sınıf yönetiminin gerçekleşebilmesi için öğrenci sınıfta kendisini güvende hissetmeli, öğretmenin sunduğu uyarıcılara dikkatini verebilmeli, sınıftaki zamanın büyük bir kısmını öğretmenle ilgili etkinliklere harcamalı, ders kesintisiz olarak sürmelidir. Öğretmenin bu görevleri yerine getirebilmesi için öğrencilerle sağlıklı bir iletişim kurabilmesi, öğrenci için gerekli olan uyarıcıları sunabilmesi gerekir.(Erden , 2001: 16)
 
RADYONUN SINIF YÖNETİMİNE ETKİSİ :
Radyonun sınıf yönetimine etkisi diğer kitle iletişim araçlarından daha azdır. Bu durum sadece göze hitap etmesinden kaynaklanır. Televizyon adeta radyoyu insanların hayatından çekip almış ve yerine kendisini koymuştur. Radyo öğrenciler tarafından sadece müzik dinleme aracı olarak kullanılmaktadır. Radyodaki diğer yayınlar öğrenciler tarafından ilgi görmekte ve radyo programları da bu nedenle daha  çok müzik yayını yapmaktadır. Radyolar zaman içerisinde boyut olarak küçülmüş ve cepte  taşınabilecek küçüklüğe gelmiştir. Şimdi ise el radyosu diyebileceğimiz küçüklükte radyolar yapılmış ve cep telefonundan da radyo dinlemek mümkün hale gelmiştir. Öğrenciler, özellikle  lise öğrencileri, teknolojiyi yakından izleme merakı içindedir.Yeni çıkan teknolojik aletlere sahip olmayı bir ayrıcalık görmektedir.
Radyonun bu kadar kolay taşınabilir hale gelmesi öğrencinin radyoyu sınıf içerisine sokmasına neden olmuştur. Öğrenci sınıf içerisinde, ders sırasında, kendi tabirleriyle ‘öğretmene çaktırmadan’ radyonun kulaklığını takıp dinleyebilir. Çoğu öğrenci de özellikle erkek öğrenciler arka sıralara oturarak  bunu çok yapmaktadır. Bunu yapan öğrenci  eğer öğretmene yakalanmadan, öğretmenden hiçbir olumsuz tepki almadan ders sırasından  bunu yapmayı başarmışsa kendisinde diğer arkadaşlarında bir üstünlük durumu hissedir. “Ben öğretmen görmeden, öğretmene hiçbir şey fark ettirmeden ders boyunca  hep radyo dinledim” tavrı içerisinde olur. Eğer bu durum diğer öğrenciler tarafından da bir ayrıcalık durumu gibi algılanıyorsa o zaman bu algılama içerisinde olan öğrenciler bu tür bir eylemde bulunabilirler. Bunu yapan öğrenci arkadaşları arasında bu durumu onurla anlatabilir. Bu durum bir çok davranış için geçirlidir.
Görüldüğü gibi kitle iletişim araçlarından birisi olan radyo bir araç olarak öğrenci üzerinde etki meydana getirmekte ve sınıf yönetimini olumsuz olarak etkilemektedir.
Öğrenci, okula gelmeden önce dinlediği ve o dönem yaşadığı duygularıyla bağlantı kurduğu  bir şarkıyı radyodan dinlemiş olabilir. O şarkı sözlerinin kendi ruh halini yansıttığını düşünebilir. Sınıfta öğretmen dersi anlatırken öğrenci hayal dünyasında bir gezintiye çıkar ve bir de bakar ki dinlediği şarkının sözlerini ders notlarının bir köşesine yazı vermiş. O dersten geriye kalan sadece o yazdıkları olur. Öğrenci o anda derste değil, hiç tahmin edilemeyecek farklı yerlerdedir. Özellikle ilk okuldan sonraki dönemde öğrenciler çok hassastır. Bu dönemlerde artık akranlarının düşünceleri ailelerinin ve yakınlarının düşüncelerinden daha değerli bir hale gelir. Kişiliklerini ispatlamak gibi bir çaba içerisine girebilirler. Karşı cinse karşı sahipleneme boyutuna varabilecek bir ilgi duyabilirler. Bu dönemlerde bu duygularını hitap edebilecek her şey onları etkileyebilir ve bu etkiler direk olarak sınıfa taşınır.
Öğrencinin sınıf içerisinde böyle bir durumu sıra arkadaşını da etkiler ve onun da dikkatinin dağılmasına yol açar. Bu durum sınıf içerisindeki ve dışındaki diğer etkenlerle birleştiğinde sınıf içinde dersin verimli bir şekilde işlenmesine mani olur ve diğer öğrencileri de olumsuz etkileyerek bu negatif durumun sınıfa yayılmasına neden olur. Bu durum öğretimin akışını engeller.
Sınıfın etkili bir şekilde yönetilmesine  engel olan bütün bu olumsuz etkenlerin yanı sıra radyonun öğrenciler üzerinde olumlu etkileri de vardır. Radyo özellikle ilköğretim öğrencilerinin dil yeteneklerinin gelişmesine, kelime haznelerinin zenginleşmesine yardımcı olur. Öğrencinin iyi dinleme alışkanlıkları kazanmasında büyük yardımları vardır. Öğretmenler tarafından özellikle sözel içerikli derslerde öğretim tekniklerinden anlatım yönetimi daha çok kullanılmaktadır. İyi bir radyo dinleyici olan öğrenci sınıfta anlatım yöntemiyle işlenecek derse hazır hale gelir. Bu durum öğretmene bir çok açıdan kolaylık sağlar. Öğretmen daha az çabayla anlatmak istediğini öğrenciye aktarabilir. Sınıfın yönetimini daha kolay sağlayabilir. Öğrenci daha kolay ders dinleme pozisyonuna geçer. Dersin amacına daha kolay ulaşabilir.
 
 
TELEVİZYONUN SINIF YÖNETİMİNE ETKİSİ :
Kitle iletişim araçları içerisinden öğrenciler üzerinde ve dolayısıyla sınıf yönetimi  üzerinde en etkili olan araç televizyondur. Öğrenci her durumda televizyonun etkilerine maruz kalmaktadır. Bu etkiler öğrencinin davranışlarına yansımakta ve bu davranışları öğrenci sınıf ortamında sergilemektedir. Televizyonda yayınlanan programların çoğu gençlere hitap etmektedir. Program yapımcıları kendi maddi kaygılarıyla özellikle gençlerin ilgisini çekebilecek programlar, diziler yayınlamaktadırlar. Her küçük yaştan bu yana televizyonun karşısına oturtulan çocuklar öğrencilik hayatlarında da bu alışkanlıklarından vazgeçememekte ve televizyonun yaratabileceği olumsuz etkilere hiç farkında olmadan yapılmaktadır. Bütün bu durumların etkisi altında okula gelen öğrenciler bütün bu tepkilerini sınıf içerisinde gösterme ve bunu çözümlemek, düzeltmek işi de öğretmene düşmektedir.
Televizyonun ne kadar cazibeli bir araç olduğuna daha önceden değinmiştik. Bu cazibenin televizyonun karşısına oturan herkesi etkilediği muhakkaktır. Ancak çocuk ve gençler üzerinde meydana gelen etkiler öğrencilik yaşamında onların eğitimine yansımakta, onlarla birlikte okula girmekte ve sınıfa kadar inmektedir. Dolayısıyla eğitim ortamındaki düzenin, ahengin bozulmasına yol açmakta, bazen öğretmenin bile içinden çıkmayacağı bir kargaşa durumu meydana getirebilecek olaylara yol açabilmektedir. Bütün bunların sonucunda eğitimde belirlenen araçlar ya gerçekleştirilemez ya da gerçekleşmesi gecikir.
Okuldan sonra eve giden öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun yaptıkları ilk iş televizyonu açmak olmaktadır. Neredeyse evin her odasında ve mutfak dahil her köşesinde televizyonun bulunması bu eylemi kolaylaştırmakta ve oldukça olağan bir hale getirmektedir.
Öğrenciler, bir eğlence aracı haline gelen televizyonun etkisine bir kez kapıldıktan sonra okul dışında kalan bütün zamanlarını televizyonun karşısında geçirebilirler. Televizyon onlara adeta bir yapışkan madde gibi yapışır, o ellerinden düşürmedikleri televizyon kumandasını kapatma düğmesini bir türlü bulamazlar. İlgilerini çeksin ya da çekmesin her şeyi izleyebilirler.Beyinleri o kadar uyuşur ki ders çalışmak, ödev yapmak gibi sorumlulukları olduğunu unuturlar. Gün bittiğinde ertesi gün okula gideceklerini hatırlarlar ve acele bir şekilde ödevlerini yapmaya çalışırlar. Yarım yamalak bir şekilde ders çalışarak okula giderler. Televizyon böyle bir öğrencinin bütün zamanını çalar. Onun televizyona bağımlı hale getirir.
Tabi ki böyle bir durumun sınıf yönetimini etkilememesi mümkün değildir. Böyle bir durumda okula giden öğrenci en baştan sınıfın bütün düzenini bozmuş olur. Sınıfta bu şekilde birkaç öğrencinin bulunması sınıfın yönetimine olumsuz yönde etkiler. Ödevini yapmada ve derse hazırlanmadan gelmiş olan öğrencinin derse ilgisi ortadan kalkar ve öğrenci ders sırasında, ders dışında başka şeyler yapmaya hazır hale gelir. Derste sıkılır, sırada oturmak ona bir işkence gibi gelir, bir an önce zilin çalıp dersin bitmesini ister. Sıkılan öğrenci arkadaşlarıyla konuşur, onları rahatsız eder, gürültü yapar. Birde sınıfta kendisi gibi birkaç öğrenci daha varsa o zaman sınıfın düzeni tamamen bozulur. İçinde çıkılamayacak bir hale gelir. Verimli öğrenme ortamı ortadan kalkar. Bu öğrenciler kendileri derse ilgisiz oldukları gibi diğer öğrencilerin de dikkatlerinin dağılmasına neden olurlar. Böyle bir durumda diğer öğrencilerin de derse olan motivasyonları azalır.
Televizyonda çok farklı diziler yayınlanmaktadır. Bu dizileri öğrencilerin çoğu izlemektedir. Dizilerden bazıları okulu kendine konu olarak seçmiştir. Okulu konu edilen dizler doğal olarak öğrencilerin dikkatini daha fazla çekmektedir.
Eskilerde kalan ancak hale önemini koruyan ve izlenen “Hababam Sınıfı” dizisinin o dönemki öğrenciler üzerindeki etkisi oldukça fazladır. Bu dizi o kadar çok etki bırakmıştır ki halen çok yaramaz öğrencilerin bulundukları sınıflar “Hababam Sınıfı” olarak nitelendirilmektedir. Öğrenciler sınıflarının böyle olmasından gurur duymakta ve o sınıfta olmanın bir ayrıcalık olduğunun düşünmektedirler. Böyle bir sınıfta öğrenciler öğretmene kolaylıkla karşı gelebilmekte, her sınavda kopya çekmekte, okul kurallarına uymamaktadırlar. Bu dizi halen televizyon kanallarında yayınlanmaktadır ve bütün öğrenciler “Hababam Sınıfı”nın nasıl bir sınıf olduğunu bilmektedirler. Özellikle liselerde başarı düzeyi düşük öğrencilerin toplandıkları sınıflar böyle özellikler göstermektedir. Böyle öğreniciler, sınıf içerisinde yaptıkları ve sınıf yönetimine olumsuz yönde etkileyen davranışlarını diğer arkadaşlarına bir başarıymış gibi anlatmaktadırlar. Böyle bir sınıfta ders anlatmak şöyle dursun sınıfın düzenini sağlamak çok zordur. Sanki bütün öğrenciler sınıf düzenini bozmak için özel bir çaba harcamaktadırlar.
Günümüzde de okulu konu edinen bir çok dizi yayınlanmaktadır. Bunlar içerisinde “Koçum Benim” ve “Hayat Bilgisi” öğrenciler tarafından en çok izlenen ve sevilen dizileridir. Özellikle “Hayat Bilgisi” isimli dizi öğrenciler tarafından daha fazla ilgi görmektedir. Bu dizilerde öğrencilerin derse ve öğretmene karşı tutumları, birbirlerine yaptıkları şakalar, öğretmeni kandırmak için yaptıkları planlar, arkadaşlık ilişkileri kullandıkları kelimeler, kız-erkek ilişkileri kısacası yaşadıkları farklı tiplemelerle anlatılmaya çalışılmaktadır. Bütün bu özellikler, özellikle lise öğrencileri tarafından gözlenmekte ve bu dizilerdeki karakterin göstermiş oldukları davranışlar öğrenciler taklit edilmeye çalışılmaktadır. Öğrenci bu dizi de gördüğü farklı bir karakterle kendisine özdeşleştirebilir. O karakterlerin sergilemiş olduğu bütün davranışları sınıfta uygulayabilir. Bu davranışların iyi ya da kötü olması önemli değildir. Önemli olan onun gibi davranmaktır. Görüldüğü gibi öğrenci izlediği dizideki bir karakteri bu şekilde sınıfa taşımaktadır. Taklit edilen davranışlar olumsuz sonuçlar yaratan davranışlarsa bunlar sınıf içerisinde öğrenme ortamını olumsuz etkilerler ve etkili bir sınıf yönetiminin gerçekleşmesine engel olurlar.
Televizyonda yayınlanan bu diziler öğrenciler üzerinde sadece olumsuz etkilere yol açmazlar. Örneğin, “Hayat Bilgisi” adlı dizideki “Afet Öğretmen” karakterleri örnek bir öğretmen rolünü sergilemekte ve öğrenciler tarafından çok beğenilmektedir. Ancak dizideki okul müdürü karakteri olumsuz bir izlenim bırakmaktadır. Öğrenci kendi öğretmenini ve okul müdürünü bunlarla karşılaştırabilir. Öğrenci, sınıfta yaptığı bir davranışa karşı kendi öğretmenin de dizideki öğretmen gibi tepki gösterebileceğini düşünebilir .Bütün bunlar öğrenci davranışlarını ve öğrencilerin öğretmenlerden beklentilerini etkiler ve sınıf yönetimi üzerinde hakimiyet kurabilir.
Öğrenciler dizilerde gözlemledikleri öğrenciler arasındaki işbirliğini, yardımlaşmayı, paylaşımı kendi arkadaşları arasında da uygulayabilir. Bu sınıf ortamında bütün öğrencilerin birbirlerine olumlu tutumlar beslemelerini sağlar. Böylece sınıfın kontrolü kolaylaşır.Sınıf etkili bir öğretimin gerçekleşmesi için hazır hale gelir.
Televizyonda yayınlanan şiddet içerikli filmlerde öğrenciler üzerinde etkilidir ve öğrencinin sınıf içindeki davranışlarını etkiler. Şiddet içerikli bir filmi izleyen öğrenciler saldırgan davranışlar gösterme eğilimi artar. Öğrenci sınıf içerisinde arkadaşlarından gelebilecek herhangi bir olumsuz bir uyarıcıya karşı saldırgan bir tavır sergileyebilir.Önemsiz bir sebepten arkadaşlarıyla kavga edilebilecek bir hale gelebilir. Böyle bir durumda olan öğrenci aynı tavrını öğretmene karşı da gösterebilir. Bu durum özellikle lise öğrencilerinde görülmektedir. En ufak bir şeyi kişiliklerine yapılmış bir hareket olarak görebilirler ve hemen savunmaya geçebilirler. Öğrenci öğretmenden gelebilecek olumsuz bir uyarıcıya karşı da saldırgan bir eylem içersinde olabilir. Öğrenciler bunlara benzer çok farklı tutumlar edilebilirler ve sınıf içerisinde bunları çekinmeden uygulayabilirler. Öğrenci televizyonda gördüğü bir kopya çekme yöntemini bir dersin yazılı sınavında uygulamaya çalışabilir. Öğrenci izlediği bir dizide yapılan istenmeyen bir davranışı sınıf içerisinde normal bir davranışmış gibi uygulamakta ve arkadaşları tarafından beğenildiğini fark ettiği davranışı tekrarlamaktadır. Bunlar sınıf yönetimde düzensizliğe neden olmaktadır.
Kitle iletişim araçlarının sınıf ortamında meydana getirdiği bütün bu olumsuz etkileri çözümlemek için her şeyden önce öğrenci-öğretmen iletişiminin kurulması gerekir. Sınıf içerisinde öğrenci-öğretmen iletişimin doğru bir şekilde kurulması sorunların çözümünde ilk basamaktadır. Öğretmen olumsuz davranışların nedenlerini öğrenmeye çalışmalıdır.Sorunun ne olduğunu doğru anlamalıdır. Sınıf içerisinde öğrencilerin oluşturduğu istenmeyen davranışlarını çözümde aile ile iletişime geçmek de çok önemlidir. Aile çocukların davranışlarını gözlemlemeli ve kitle iletişim araçlarının çocuklar üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkilerden onları korumaya çalışmalıdır. Çocukların televizyon izleme alışkanlıklarını düzenlemelidir.
Etkili bir sınıf yönetimini engelleyen, sınıf da düzensizliğe yol açan istenmeyen davranışlar bir çok etkinin bir araya gelmesi sonucu oluşmuş olabilir. Öğrenci yaptığı bu davranışlarla kendisini gösterme, fark ettirme gereksinimi içerisinde de olabilir. Öğretmen olumsuz davranışlara yol açabilecek değişkenleri bulmaya çalışmalıdır. Öğrenci sınıf içerisinde öğretmene karşı yıkıcı bir davranış da bulunsa dahi öğretmen serin kanlılığını korumalıdır. Öğrenciye söylenecek bir söz ya da yapılan bir davranış öğrencinin kişiliğinde hayat boyu sürecek olumsuz sonuçlara yol açabilir. Öğretmen, sınıf yönetimini engelleyen bu sorunların kolayca çözülemeyeceğini bilmeli, bunun için gerekli zamanı ayırmalı, sabır ve hoşgörü göstermelidir. Öğretmenin sorunun çözümü konusunda gösterdiği duyarlılık sadece o aşamada problemli davranışlar sergileyen öğrencileri değil, bütün sınıfı olumlu yönde etkiler. Sınıfta sorunlara neden olan, etkili bir sınıf yönetimini engelleyen istenmeyen davranışlar adeta bulaşıcı hastalık gibi sınıftaki diğer öğrencilere de kısa sürede yayılabilir. Bunun için öğretmenin gerekli önlemleri almaya özen göstermesi önemlidir.
                                         
 
 
KAYNAKÇA
MAKALELER :
DÖNMEZ, Ali : ‘Televizyon ve Saldırganlık’, Eğitim  Bilimleri Fakültesi Dergisi,                    Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1998
KİTAPLAR :
AYDIN, Ayhan : Sınıf Yönetimi, 3.Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000
BAŞAR, Hüseyin : Sınıf Yönetimi, 5.Baskı,  PegemA Yayıncılık, Ankara, 1994
BÜYÜKKARAGÖZ, Savaş ve diğerleri :Öğretmenlik Mesleğine Giriş, Mikro Yayınları, Konya, 1998
BURSALIOĞLU, Ziya : Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış, Personel Geliştirme Merkezi Yayınları, NO : 9, Ankara  1994
CELKAN, H. Yıldırım : Eğitim Sosyolojisi, Atatürk Üniversitesi  Yayınları, NO : 664, Erzurum, 1989
ÇİLENTİ, Kamuran : Eğitim Sosyolojisi ve Öğrenme, Kadıoğlu Matbaası, Ankara, 1984
ERDEN, Münire : Sınıf Yönetimi, Alkım Yayınları, İstanbul, 2001
GÖKÇE, Birsen :  Orta Öğretim Gençliğinin Beklenti ve Sorunları, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1984
KAPFERER, Jean – Noel : Çocuk ve Reklam, Çev : Şermin Önder, AFA Yayınları, İstanbul, 1991
            KARİP, Emin : Sınıf Yönetimi, PegemA Yayıncılık, Ankara, 2002
            KAYA, Zeki : Sınıf Yönetimi, 2. Baskı,  PegemA Yayımcılık, Ankara, 2002
            ÖZTÜRK, Hüseyin : Eğitim Sosyolojisi ,Kadıoğlu Matbaası, Ankara, 1985
TEZCAN, Mahmut : Eğitim Sosyolojisi, 4. Baskı, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, Ankara, 1985
 
PINAR ŞAHİN